Asa-yı Musa — Dokuzuncu Hüccet-i Îmaniye(Dokuzuncu Şuanın Mukaddeme-i Haşr...)

Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın risaletine delâlet eden bütün mucizeleri ve bütün delâil-i nübüvveti ve hakkaniyetinin bütün bürhanları, birden hakikat-ı haşriyenin tahakkukuna şehadet ederek ispat ederler. Çünkü; bu zâtın bütün hayatında bütün dâvaları, vahdâniyetten sonra haşirde temerküz ediyor. Hem, umum peygamberleri tasdik eden ve ettiren bütün mucizeleri ve hüccetleri aynı hakikate şehadet eder. Hem -1- kelimesinden gelen şehadeti bedahet derecesine çıkaran -2- şehadeti de aynı hakikate şehadet eder. Şöyle ki:
Başta Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyânın hakkaniyetini ispat eden bütün mucizeleri, hüccetleri ve hakikatleri birden hakikat-i haşriyenin tahakkukuna ve vukuuna şehadet edip ispat ederler. Çünkü, Kur’ân’ın hemen üçten birisi haşirdir. Ve ekser kısa sûrelerinin başlarında gayet kuvvetli âyât-ı haşriyedir. Sarîhan ve işareten binler âyâtıyla aynı hakikati haber verir, ispat eder, gösterir.
Meselâ, -3- gibi, otuz kırk surelerin başlarında bütün kat’iyetle hakikat-ı haşriyeyi kâinatın en ehemmiyetli ve vâcip bir hakikati olduğunu göstermekle beraber, sair âyetlerinde dahi o hakikatin çeşit çeşit delillerini beyan edip ikna eder.
Acaba birtek âyetin birtek işareti gözümüz önünde ulûm-u İslâmiyede müteaddit ilmî ve kevnî hakikatleri meyve veren bir kitabın binler böyle şehadetleri ve dâvâları ile, güneş gibi zuhur eden iman-ı haşrî hakikatsiz olması, güneşin inkârı belki kâinatın ademi gibi hiçbir cihet-i imkânı var mı? Ve yüz derece muhal ve bâtıl olmaz mı? Acaba, bir sultanın birtek işareti yalan olmamak için bazan bir ordu hareket edip çarpıştığı halde, o pek ciddî ve izzetli sultanın binler sözleri ve vaadleri ve tehditlerini yalan çıkarmak hiçbir cihette kabil midir? Ve hakikatsız olmak mümkün müdür?

1 Resullerine imân etmek.

2 Kitaplarına imân etmek.

3 Güneş dürülüp toplandığında, (Tekvir Sûresi, 81:1.)
Ey insanlar, Rabbinizden korkun. Kıyâmet gününün zelzelesi, muhakkak ki pek büyük birşeydir. (Hac Sûresi, 22:1.)
Ne zaman ki yer müthiş bir sarsıntıyla sarsılır. (Zilzâl Sûresi, 99:1.)
Gök yarıldığı zaman. (İnfitar Sûresi, 82:1.)
Gök yarıldığında. (İnşikak Sûresi, 84:1.)
Onlar birbirlerine neyi sorup duruyorlar? (Nebe’ Sûresi, 78:1.)
Dehşeti herşeyi kaplayan kıyâmetin haberi sana geldi mi? (Gàşiye Sûresi, 88:1.)