Barla Lâhikası Yirmi Yedinci Mektubun Üçüncü Kısmı Ve Üçüncü Zeylinin Nihayetidir


Aziz, sıddık, vefâdar, hakikatli, fedakâr kardeşlerim Nuh Bey, Molla Abdülmecid, Molla Hamid,
Çok mübarek hediyenizi açtık, gördük ki, Van hediyesi değil, belki Medine-i Münevvere ve Ravza-i Şerifenin mübarek kerametli hediyesidir. Hem fiyatı, üstünde yazıldığı gibi yirmi beş lira değil, yirmi beş bin liradan fazla mânen kıymetlidir. O mübarek hediyeyi Medine-i Münevvere namına, bu havalideki Kur’ân-ı Hakîmin hizmetinde hâlis hizmetkârlarına ve benim arkadaşlarıma tevzi’ etmek için, aler-re’s-i vel’ayn kabul ettik. Fakat bu manevî hediyenin ehemmiyetli bir sırrı bulunduğu bana ihtar edildi. Yani Cenab-ı Hakka yüz bin şükür ediyorum ki, Kur’ân’a ve zât-ı Risalete hizmetimizin bir alâmet-i makbuliyeti nev’inden olarak, bir iltifat-ı Nebevîyi hissettim. O sırrı size açmak münasip görüldü. Şöyle ki:
Şimdi bu mektubu yazan kâtiple kardeşi Mesud beraber bir gün, üç aydan beri bahsi geçmediği Ahmed Ağanın bahsi geçti. Beraberimde kâtip Tevfik’le Mesud’a dedim: "Bütün kitapları Diyarbakır’deki Ahmed Ağaya göndereceğiz. Tâ ya Şâm-ı Şerîf tarafına, ya Van’daki sıddıklara ulaştırsın." Bu sözümüz ve meşveretten dört saat sonra, aynen o Ahmed Ağa habersiz çıktı geldi.
Aynı günde siyah bir mürekkebimiz vardı. "Keşke güzel bir kırmızı mürekkebimiz olsaydı" dedik. Biraz o mürekkepten taş üzerine döktük; siyah ve mor idi. Sonra yazmaya başladık. Tam istediğimiz tarzda kırmızı oldu. Bu hale yedi-sekiz kişi pek çok hayret ettik. Bu işi de bir fâl-i hayr addettik. "Fesübhânallah," dedik, "bunda bir sır var." Sonra birden bire hatırıma geldi: Şâm-ı Şerifte eniştem Molla Said var; bir kısım kitapları Ahmed Ağaya verip göndereceğim" dedikten sonra, tam bir sıddık olan Nuh Bey hatırıma geldi. Evvel başka memleket niyetiyle, sonra İstanbul’daki kardeşlerin istemesiyle, siyah talihimiz suretini değiştirip parlayacaktır, diye mânâ verdik. Sonra Mısır’a niyet edip yazdırdığım kitapları, en lâyık Van’ı ve en sâdıkı Nuh’u gördüm, ona göndereceğim diye, Ahmed Ağa gittikten sonra, onun arkasından Burdur’a kadar gönderdim.

Öyle bir zâtın adıyla ki, "Yedi gökle yer ve onların içinkiler Onu tesbih eder. Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin." (İsrâ Sûresi, 17:44.) Ayrılık günlerindeki dakilaların âşireleri sayısınca Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.