Yine Sabri’nin.
Burak-ı tevfikle hakaik-i semâvâta râh-ı urûcu irâe ve tefhim için tanzim ve tasnif buyurulan ve herbir lem’a-i ulviyesi, aklî ve naklî binler âyât ve alâim-i imanı fevkalhad izah ve ispat eden ve bir mirkat-ı iman ve bir mir’ât-ı Vâcibü’l-Vücud ve’l-Mennân olan ve saray-ı dâr-ı bekanın elmas bir miftahı bulunan Yirmi İkinci bahr-i hakâikı inâyet-i İlâhiyeyle istinsaha muvaffak oldum.
Sabri
• • •
(?u fıkra, hakikî ve birinci bir kardeşimiz olan Hakkı Efendinindir.)
Mükerreren mütalâa ve kıraat ederek, arş kadar yüksek eserleriniz hakkında mütalâa serdine, bir kelime hattâ bir nokta ilâvesine kendimde cür’et ve kudret bulamadığımdan dolayı, bu babda bir mütalâa dermeyanına imkân göremiyorum. Yalnız, çok yüksek, cihan kadar kıymettar mübarek eserleri okuyup, cehaletimiz hasebiyle idrak edebildiğimiz kadar istifade ve istifâzaya çalışarak müstefid olabilmek, bizim için pek büyük bir nimettir.
Hakkı
• • •
Yine Hakkı Efendinindir.
İşbu cihan-kıymet eserin mütalâasında nasıl bulduğumuz istifsar buyuruluyor. Dekaik-i hikmet ve hakaik-i ilmiyeyle tezyin ve tarsin edilmiş olan yüksek eser hakkında bir mütalâa serd etmek, bidâamın fevkindedir.
Hakkı
• • •
(Şu fıkra ikinci bir Sabri olan Hâfız Ali’nindir.)
Efendim,
Yirmi Beşinci Söz, Cenab-ı Hakkın ferman-ı mübîni olan Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyân için öyle bir vuzuh-u etemmi hâvi bir muarrif-i hakikîdir ki, bahr-i hakaikte seyir ve seyahat eden ve haricen çelikle mücellâ ve müstahkem ve dahilen elmas ve akikle müzeyyen ve müberhen ve menba-ı hakikîsi olan Furkan-ı Hakîm gibi, daima gençliğini ve resanetini, ziynet ve hüsnünü tezyid ve muhafaza eden ve hiçbir vecihle ahkâm-ı memdûhasına nakîsa getirmeyen, bir sefine-i semâviyenin mahsûlü olup, kalbleri kışırlanarak felsefenin çıkmaz çığırlarına sapan gafil ve âsilere şiddetle darbe-i müthişe ve mühlikesini çarpan o Söz, mutilere lûtf-u dest-i mânevisiyle dünyevî ve uhrevî nihayetsiz mükâfatını ihsan eden Cenab-ı Hakkın, zat-ı Üstadânelerine lütuf buyurduğu ve Vehhâb ism-i celîlinden tulû eden nurun lem’asıyla ziyalandırıp hakaik-i İlâhiyenin zerrelerini bile pırlantalar gibi görüp ve gösteren Üstadımın hakâik denizinde seyir ve seyahatleri esnasında isabet eden mevceler ki, yekdiğerini müteakip herbirisi başlı başına bir mucize, hattâ bir katresi bile îcazıyla i’câzını gösterdiğini gördüğümde, Mâşâallah, elhamdü lillâhi alâ nûri’l-iman ve hidâyeti’r-Rahmân cümle-i celîlesini lisanımda vird ediyorum.
Ali
• • •