Divan-ı Harb-i Örfi

Eserin kırk beş sene evvelki (1327) tab’ındaki ifade-i nâşir.
Ahmed Râmiz der:
Üç yüz yirmi üç senesi zarfında idi ki, şarkın yalçın, sarp, âhenîn mâverâ-i şevâhik-i cibalinde tulû etmiş Said Nursî isminde nevâdir-i hilkatten mâdud bir ateşpâre-i zekânın İstanbul âfâkında rüyet edildiği haberi etrafa aksetmiş ve fıtraten mütecessis olan bazı kimseler o harika-i fıtratı peyapey gördükçe, mâder-i hilkatin hazâin-i lâ-tefnâsındaki sehaveti bir türlü hazmedemeyenler, Şarkî Anadolu kıyafetinde, o şal ve şalvar altında öyle bir kanun-u dehânın ihtifa edebileceğini bir türlü anlayamayarak, bir kısım adamlar ona, "mecnun" demişlerdi.
Said Nursî, filvâki ifrat-ı zekâ itibarıyla hudud-u cünunda idi. Fakat, öyle bir cünun ki,