de nefsin unutulmasıdır. Fakat, hizmet, sa’y, tefekkür zamanlarında nefsin unutulması, yani nefse bir iş verilmemesi dalâlettir. Hizmetler görüldükten sonra, neticede mükâfat zamanlarında nefsin unutulması kemâldir. Bu îtibarla, ehl-i dalâl ile ehl-i kemâl, nisyan ve tezekkürde müteâkistirler. Evet dâll olan kimse, bir iş ve bir ibâdet teklifinde başını havaya kaldırarak firavunlaşır; lâkin mükâfatın, menfaatin tevzünde bir zerreyi bile terk etmez. Ammâ nefsini unutan ehl-i kemâl, sa’y, tefekkür, sülûk zamanlarında herşeyden evvel nefsini ileri sürüyor; fakat neticelerde, faydalarda, menfaatlerde nefsini unutmakla en geriye bırakıyor.
Mesnevî-i Nûriye, s. 201.
***
İ’lem, eyyühe’l-azîz! Ücret alındığı zaman veya mükâfat tevzî edildiği vakit, rekâbet, kıskançlık mikrobu oynamaya başlar. Fakat, iş zamanında, hizmet vaktinde o mikrobun haberi olmuyor; hattâ tenbel olan adam çalışkanı sever, zayıf olan kavîyi takdir ve tahsin eder. Fakat, çalışmasını ister ki, iş hafif olsun, zahmetten kurtulsun.
Dünya da umûr-u dîniyeye ve a’mâl-i âhirete iş ve hizmet için kurulmuş bir fabrika olduğu cihetle ve o fabrika içerisinde işlenen ve yapılan ibâdetlerin semeresi öteki âlemde göründüğüne nazaran, ibâdetlerde