İslâm ve ehl-i îmanda, hayat-ı uhrevîye çalışmak iştiyâkı, baharın gelmesiyle hayat-ı dünyeviyenin ve hevesât-ı nefsâniyenin inkişâfıyla o iştiyâk-ı uhreviyeyi gizlemesi ânında, elbette böyle kudsî evradlarla zevk, şevk yerinde, esnemek ve fütur gelir.
Fakat mâdem
sırrıyla; meşakkatli, külfetli, zevksiz, sıkıntılı a’mâl-i sâliha ve umûr-u hayriye daha kıymetli, daha sevaplıdır. O sıkıntıda, o meşakkatteki ziyâde sevâbı ve makbuliyeti düşünüp, sabır içinde mesrurâne şükretmek gerektir.
Kastamonu Lâhikası, s. 93.
Nefsin kusurunu görmemek, tevbe istiğfar yolunu kapar
Şeytanın mühim bir desîsesi, insana kusurunu îtiraf ettirmemektir; tâ ki, istiğfar ve istiâze yolunu kapasın. Hem, nefs-i insâniyenin enâniyetini tahrik edip, tâ ki nefis kendini avukat gibi müdâfaa etsin, âdetâ taksirâttan takdîs etsin. Evet, şeytanı dinleyen bir nefis kusurunu görmek istemez; görse de, yüz tevil ile tevil
İşlerin en hayırlısı, en zahmetli olanıdır.