kâide-i esâsiyesiyle şefkat hakkını ve merhamet liyâkatini kendilerinden selb etmişler. Onlara acınmayacak ve şefkat edilmez. Ve lüzumsuz başlanna belâ getirirler.
Ben tahmin ediyorum ki, bütün küre-i arzın bu yangınında ve fırtınalarında selâmet-i kalbini ve istirahat-i rûhunu muhâfaza eden ve kurtaran yalnız hakîki ehl-i îman ve ehl-i tevekkül ve rızâdır. Bunların içinde de en ziyâde kendini kurtaranlar, Risâle-i Nur’un dairesine sadâkatle girenlerdir. Çünkü, bunlar Risâle-i Nur’dan aldıkları îmân-ı tahkîkî derslerinin nûruyla ve gözüyle, herşeyde rahmet-i İlâhiyenin izini, özünü, yüzünü görüp, herşeyde kemâl-i hikmetini, cemâl-i adâletini müşâhede ettiklerinden, kemâl-i teslimiyet ve rızâ ile, rubûbiyet-i İlâhiyenin icraatından olan musîbetlere karşı-teslimiyetle gülerek karşılıyorlar- rızâ gösteriyorlar. Ve merhâmet-i İlâhiyeden daha ileri şefkatlerini sürmüyorlar ki, elem ve azap çeksinler. İşte buna binâen, değil yalnız hayat-i uhreviyenin, belki dünyadaki hayatın dahi saadet ve lezzetini, isteyenler, hadsiz tecrübeleriyle, Risâle-i Nur’un îmânî ve Kur’ânî derslerinde bulabilirler.
Kastamonu Lâhikası, s. 84-85.
Zarara rızâsıyla girene merhamet edilmez.