Nur’da ve mesleğimizde bir esastır. Ve Vehhabîlik damarı, hiçbir cihette Nurun hakîki şakirtlerinde olmamak lazım geliyor. Fakat, madem bu zamanda zındıka ve ehl-i dalalet ihtilaftan istifade edip, ehl-i îmanı şaşırtıp ve şeâiri bozarak, Kur’ân ve îmân aleyhinde kuvvetli cereyanları var. Elbette bu müthiş düşmana karşı cüz’î teferruata dair medar-ı ihtilaf münakaşaların kapısını açmamak gerektir. Emirdağ Lâhikası, s.200.
Risale-i Nur mesleğinde insanların teveccühü istenilmez
Teveccüh-ü nas istenilmez, belki verilir; verilse de, onunla hoşlanılmaz. Hoşlansa, ihlası kaybeder, riyaya girer. Şan ü şeref arzusuyla teveccüh-ü nas ve şan ü şeref, kabir kapısına kadar muvakkat olan bir lezzet-i cüz’iyeye mukabil, kabrin öbür tarafında azab-ı kabir gibi nâhoş bir şekil aldığından, teveccüh-ü nası arzu etmek değil, belki ondan ürkmek ve kaçmak lazımdır. Şöhretperestlerin ve şan ü şeref peşinde koşanların kulakları çınlasın.
Sahabelerin senâ-i Kur’âniyeye mazhar olan "îsâr hasleti"ni kendine rehber etmek, yani, hediye ve sadakanın kabulünde başkasını kendine tercih etmek ve