göstemeleriyle, yirmi otuz sene sonra dince, ahlâkça, nâmusça şimdiki vaziyeti gösterdiği cihetinden; şimdiki vaziyette de, elli sene sonra bu dindar, nâmuskâr, kah raman seciyeli milletin nesl-i âtîsi, seciye-i dîniye ve ahlâk-ı içtimâiye cihetinde, ne şekle girecek elbette anlıyorsunuz. Bin seneden beri bu fedâkâr millet, bütün rûh u cânıyla Kur’ânın hizmetinde emsâlsiz kahramanlık gösterdikleri halde, elli sene sonra o parlak mâzisini dehşetli lekedar belki mahvedecek bir kısım nesl-i âtînin eline elbette Risâle-i Nur gibi bir hakîkatı verip, o dehşetli sukuttan kurtarmak en büyük bir vazife-i milliye ve vataniye bildiğimizden bu zamanın insanlarını değil, o zamanın insanlannı düşünüyoruz.
Evet efendiler! Gerçi Risâle-i Nur sırf âhirete bakar, gâyesi nzâ-yı İlâhî ve îmânı kurtarmak; ve şâkinlerinin ise, kendilerini ve vatandaşlannı îdâm-ı ebedîden ve ebedî haps-i münferitten kurtarmaya çalışmaktır. Fakat, dünyaya âit ikinci derecede gâyet ehemmiyetli bir hizmettir; ve bu millet ve vatanı anarşîlik tehlikesinden ve nesl-i âtînin bîçareler kısmını dalâlet-i mutlakadan kurtarmaktır. Çünkü, bir
Müslüman başkasına benzemez. Dîni terk edip İslâmiyet seciyesinden çıkan bir Müslim, dalâlet-i mutlakaya düşer, anarşist olur, daha idâre edilmez.
Emirdağ Lâhikası-l, s. 20.