ve tesânüddür. Hevâ yerine hüdâdır ki; şe’ni, insâniyeten terakkî ve rûhen tekâmüldür.
Mevcûdiyetimizin hâmisi olan İslâmiyetten elini gevşetme; dört el ile sarıl; yoksa mahvolursun.
62. Musîbet-i âmme, ekseriyetin hatâsından terettüp eder. Musîbet, cinâyetin neticesi, mükâfatın mukaddemesidir.
63. Şehid, kendini hay bilir. Fedâ ettiği hayâtı sekerâtı tatmadığından, gayr-ı münkatı’ ve bâkì göriiyor. Yalnız, daha nezih olarak buluyor.
64. Adâlet-i mahza-i Kur’âniye; bir mâsumun hayâtını ’ve kanını, hattâ umum beşer için de olsa, heder etmez. Ikisi nazar-ı kudrette bir olduğu gibi, nazar-ı adâlette de birdir. Hodgâmlık ile, öyle insan olur ki; ihtirasına mâni herşeyi hattâ elinden gelirse dünyâyı harap ve nev’-i beşeri mahvetmek ister.
65. Havf ve zaaf, te’sirât-ı hâriciyeyi teşcî eder.
66. Muhakkak maslahat, mevhum mazarrata fedâ edilmez.