umum enbiyanın memâlik-i İslâmiye ve Osmaniyeden zuhuru kader-i İlâhiyenin bir işaret ve remzidir ki, bu memleket insanlarının makina-i tekemmülâtının buharı diyanettir. Ve bu Asya ve Afrika tarlasının ve Rumeli bostanının çiçekleri, ziyâ-yı İslâmiyet ile neşv ü nema bulacaktır.
Dünya için din feda olunmaz. Gebermiş istibdadı muhafaza için vaktiyle mesâil-i Şeriat rüşvet verilirdi. Dinin mes’eleleri terk ve feda edilmesinden, zarardan başka ne faydası görüldü? Milletin kalb hastalığı, zåf-ı diyàtnettir. Bunu takviye ile sıhhat bulabilir. Bizim cemaatimizin meşrebi, muhabbete muhabbet ve husûmete husûmettir. Yâni, beyne’I-İslâm muhabbete imdat ve husumet askerini bozmaktır.
Mesleğimiz ise ahlâk-ı Ahmediye (a.s.m.) ile tahallük ve Sünnet-i Peygamberîyi ihya etmektir. Ve rehberimiz, Şeriat-ı Garra ve kılıncımız da, berâhin-i kàtıa ve maksadımız Îlâ-yı, Kelimetullahtır. Cemaatimize herbir mü’min mânen müntesibdir. Sûreten intisab ise, Sünnet-i Nebebiyeyi kendi âleminde ihyaya azm-i kat’î iledir. En evvel mürşid-i umumî olan ulema ve meşâyih ve talebeyi, Şeriat nâmına ittihada dâvet ederiz.
Said Nursî