neticesi vücuda gelen buhar ademe gitmez, belki nizamat-ı havaiye mucibince muayyen bir mecraya sevkedilir ve muayyen bir mevkie çıkar, emr-i İlahiyeye intizaren orada durur.
Ve keza,
tabirinden anlaşılır ki, havass-ı hamse denilen duygular, sağır, kör, camid tabiattan neş’et etmiş değildirler. Ancak o duygular, Cenab-ı Haktan ihsan edilen hediyelerdir. Yalnız göz, kulak tabirleri adi birer isimdirler.
Ve keza,
’nin harf-i cer olan
ile beraber gelmesinden anlaşılıyor ki, müsebbebat esbaptan ayrıldığı zaman başıboş bırakılmaz, yine bir nizam altına alınır. Çünkü
"beraberce götürmek" manasını ifade eder. Beraber götürülen birşey sahipsiz, başıboş bırakılmaz.
İhtar
: Sem’in müfred olarak, basarın cem olarak zikirleri işitilen bir, görünen çok olduğuna işarettir. Evet, söylenilen sözler birer birer kulağa girer, öyle işitilir. Fakat çok şeyler bir defa bakmakla göze görünür.
*
Bu cümledeki nükteler ve işaretler:
Evvela, bu cümle münafıkları ve yolcuları istila eden dehşetin hakikat olduğuna bir fezleke ve bir hülasadır. Ve bu hülasadan anlaşılır ki, yolcuların ahvali, münafıkların ahvalini tamamıyla temsil ettiği ve herbir halleri yolcuların hallerinde göründüğü gibi, herbir zerrede ve herbir halde kudret-i İlahiyenin tasarrufu görünür.
Tahkiki ifade eden
dahil olduğu hükmün sabit ve sarsılmaz hakikatlerden olduğuna delalet ettiği gibi, meselenin azametini ve vüs’atini ve dikkatini ve nev-i beşerin bu gibi meselelerde aciz, zayıf ve kasır olduğunu remzen gösteriyor. Çünkü bu gibi yakini meselelerde tereddüdü intaç eden, ancak vehimlerdir. Vehimleri tevlit eden zafiyet, acz, kusurdur; bunlar ise insanın tıynetiyle yoğrulmuş sıfatlardır.
Lafza-i Celalinin burada sarahaten zikredilmesi, bu cümledeki hükmü ispat eden delile işarettir. Çünkü bütün mevcudat, taht-ı tasarrufunda ve daire-i şumulünde bulunan kudret, sair sıfatlar gibi Uluhiyetin lazimesidir.
* Şüphesiz Allah herşeye kadirdir.