nazarı âfâka, âyât-ı kâinata baktırıp, misafir insanların eliyle yazılan sun’î bir mektubun silinmesi yerine, Nakkâş-ı Ezelînin, herbir harfinde bir kitap yazılı, silinmez ve solmaz koca kâinat kitabını hediye etmesi ve okutturmasıyla izâle edip, bilâhare de Medrese-i Horhor yerine Isparta’yı medrese; ve müfârakat eden talebe ve dostlara bedel daha çok talebe ve dostlar vermesiyle sırr-ı hikmetini ve rahmetini ve şefkatini gösteren bir Rabb-i Rahîmin dergâhına yakınlaşan ve o dergâhta makbul birer abd olan îmânlı ihtiyarlann, dünyanın ehvâl-i muhavvifânesinden mükedder ve me’yûs olmamalarını, o kudsî îmânı ve müsellem İslâmiyeti ihsân eden bir Muhsin-i Kerîme nihayetsiz hamd ve şükürle lisânımızın zevkini ve ubûdiyet ve itaatle rûhumuzun şevkini tavsiye eden kıymettar bir ricâdır.
Hâfız Mustafa
Rahmetullahi aleyhi, Rahmeten vasiaten
ON DÖRDÜNCÜ RİCÂ
Ehl-i dünya, Üstâdımızı her şeyden tecrid edip, beş çeşit gurbet içinde bulunduğu bir vakitte, gâyet kuvvetli bir aşk-ı bekâ ve şiddetli bir muhabbet-i vücud ve büyük bir iştiyâk-ı hayat ve hadsiz bir acz ve nihayetsiz bir fakrın kendisinde hükmettiğini görüp, me’yûsâne olarak başını eğdiği zaman
âyet-i hasbiyesi imdâdına yetişerek, "Beni dikkatle oku" demesi üzerine günde beş yüz defa okuduğunu ve okudukça bu âyetin çok kıymetli nurlarından dokuz Mertebe-i Hasbiyenin yalnız ilmelyakîn ile değil aynelyakîn inkişâf ettiğini.
Birinci Mertebe-i Nûriye-i Hasbiye: Ondaki aşk-ı bekâ, mutlak kemâl sahibi Zât-ı Zülcelâl ve Zülcemâlin bir isminin, bir cilvesinin mâhiyetindeki bir gölgesine yapıştığı anda,
âyeti gelerek perdeyi kaldırdığını ve kendisindeki bekâ lezzetinin ve saâdetinin daha mükemmel bir tarzda Bâkî-i Zülkemâlin bekâsında ve Ona olan tasdik ve îmânda bulunduğunu hissetmiş ve hakkalyakîn zevk aldığını ifade etmiştir.
İkinci Mertebe-i Nûriye-i Hasbiye: Üstâdımız, ihtiyarlık, gurbet ve kimsesizlik ve tecrid içinde bulunduğu ve ehl-i dünya desîseleriyle ve casusları ile ona hücum ettikleri zaman, "Eli bağlı, zayıf ve hasta birtek adama ordular taarruz ediyor. Benim için bir nokta-i istinat yok mu?" diye kalbine hitab edip,
âyetine müracaat ettiği zaman, bu âyet ona, "İntisâb-ı îmânî vesikasıyla Kadîr-i Mutlak olan öyle bir Sultana intisâb edersin ki,
Allah bize yeter; O ne güzel vekildir. (ÂI-i Imrân Sûresi:173.)