Yirmi Dokuzuncu Lem’a
On üç seneden beri kalbim, aklım ile imtizaç edip Kur’ân-ı, Mu’cizü’l-Beyânın
-2-
gibi âyetler ile emrettiği tefekkür mesleğine teşvik ettiği ve
-1-
hadîs-i şerifi bazan bir saat tefekkür bir sene ibâdet hükmünde olduğunu beyân edip, tefekküre azîm teşvikàt yaptığı cihetle, ben de bu on üç seneden beri meslek-i tefekkürde akıl ve kalbime tezâhür eden büyük nurları ve uzun hakikatleri kendime muhafaza etmek için, işârât nevinden bazı kelimâtı, o envâra delâlet etmek için değil, belki vücudlarına işaret ve tefekkürü teshil ve intizamı muhafaza için vaz’ ettim. Gayet muhtelif Arabî ibârelerle kendi kendime o tefekkürde gittim zaman o kelimâtı lisânen zikrediyordum. Bu uzun zamanda ve binler defa tekrannda ne bana usanç geliyordu ve ne de verdiği zevk noksanlaşıyordu ve ne de onlara ihtiyac-ı ruhî zâil oluyordu. Çünkü bütün o tefekkürât, âyât-ı Kur’âniyenin lemeâtı olduğundan, âyâtın
1 Bir müddet tefekkür, bir senelik nâfile ibâdetten daha hayırlıdır. (Keşfü’l-Hafâ,1:1004.)
2 Belki düşünürsünüz. (Bakara Suresi: 219, 266.)
Umulur ki düşünürler. (A’raf Suresi:176; Nahl Suresi: 44; Haşir Suresi: 21.)
Onlar kendi üzerlerindeki İlâhi san’at mu’cizelerini hiç düşünmezler mi? Gökleri, yeri ve her ikisi arasındakileri Allah yaratmıştır. (Rum Suresi: 8.)
Düşünen bir topluluk için âyetler, deliller vardır. (Yunus Suresi: 24; Ra’d Suresi: 3; Nahl Suresi:11, 69; Rum Suresi: 21; Zümer Suresi: 42; Câsiye Suresi:13.)