O vakit nefsim dahi "Evet, evet. Acz ve tevekkülle, fakr ve iltica ile nur kapısı açılır, zulmetler dağılır.
-1- dedi. Meşhur Hikem-i Atâiyenin şu fıkrası,
yani, "Cenâb-ı Hakkı bulan neyi kaybeder? Ve Onu kaybeden neyi kazanır?"; yani, "Onu bulan herşeyi bulur. Onu bulmayan hiçbir şey bulmaz, bulsa da başına belâ bulur" ne derece âli bir hakikat olduğunu gördüm ve
-2- hadisinin sırrını anladım, şükrettim.
İşte, kardeşlerim, karanlıklı bu gurbetler, çendan nur-u imanla nurlandılar; fakat yine bende bir derece hükümlerini icra ettiler ve şöyle bir düşünceyi verdiler: "Madem ben garibim ve gurbetteyim ve gurbete gideceğim. Acaba şu misafirhanedeki vazifem bitmiş midir? Tâ ki sizleri ve Sözleri tevkil etsem ve bütün bütün alâkamı kessem" fikri hatırıma geldi. Onun için sizden sormuştum ki, "Acaba yazılan Sözler kâfi midir, noksanı var mı? Yani vazifem bitmiş midir? Tâ ki rahat-ı kalble kendimi nurlu, zevkli, hakikî bir gurbete atıp, dünyayı unutup, Mevlânâ Celâleddin’in dediği gibi
-3- deyip, ulvî bir gurbeti arayabilir miyim?" diye sizi o suallerle tasdî etmiştim.
-4-
Said Nursî
1 İman ve İslamiyet nurundan dolayı Allah’a hamd olsun.
2 O gariplere müjdeler olsun. (Keşfü’l Hafa, 887)
3 Semâ’ın ne olduğunu bilir misin? O, mevcudata sırt çevirip fenâ bulmak; fenâ-yı mutlak içinde bekâyı zevk etmektir.
4 Baki olan yalnız Allah’tır.