Mektubat On Dokuzuncu Mektub

Hem, nakl-i sahih-i kati ile, İmam-ı Ali’ye (r.a.) demiş: "Sende, Hazret-i İsâ (a.s.) gibi, iki kısım insan helâkete gider: Birisi ifrat-ı muhabbet, diğeri ifrat-ı adâvetle. Hazret-i İsâ’ya, Nasrânî, muhabbetinden, hadd-i meşrudan tecavüzle-hâşâ-’ibnullah’ dediler. Yahudi, adâvetinden çok tecavüz ettiler, nübüvvetini ve kemâlini inkâr ettiler. Senin hakkında da, bir kısım, hadd-i meşrudan tecavüz edecek, muhabbetinden helâkete gidecektir." -1- demiş. "Bir kısmı, senin adâvetinden çok ileri gidecekler. Onlar da Havâriçtir ve Emevîlerin müfrit bir kısım taraftarlarıdır ki, onlara ’Nâsibe’ denilir."
Eğer denilse: "Âl-i Beyte muhabbeti Kur’ân emrediyor. Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm çok teşvik etmiş. O muhabbet, Şîalar için belki bir özür teşkil eder. Çünkü, ehl-i muhabbet bir derece ehl-i sekirdir. Niçin Şîalar, hususan Râfızîler o muhabbetten istifade etmiyorlar, belki işaret-i Nebeviye ile o fart-ı muhabbete mahkûmdurlar?"
Elcevap: Muhabbet iki kısımdır.
Biri: Mânâ-yı harfiyle, yani Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm hesabına, Cenâb-ı Hak namına, Hazret-i Ali ile Hasan ve Hüseyin ve Âl-i Beyti sevmektir. Şu muhabbet, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın muhabbetini ziyadeleştirir, Cenâb-ı Hakkın muhabbetine vesile olur. Şu muhabbet meşrudur, ifratı zarar vermez, tecavüz etmez, başkalarının zemmini ve adâvetini iktiza etmez.
İkincisi: Mânâ-yı ismiyle muhabbettir. Yani bizzat onları sever. Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmı düşünmeden, Hazret-i Ali’nin kahramanlıklarını ve kemâlini ve Hazret-i Hasan ve Hüseyin’in yüksek faziletlerini düşünüp sever. Hattâ Allah’ı bilmese de, Peygamberi tanımasa da, yine onları sever. Bu sevmek, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın muhabbetine ve Cenâb-ı Hakkın muhabbetine sebebiyet vermez. Hem ifrat olsa, başkaların zemmini ve adâvetini iktiza eder.
İşte, işaret-i Nebeviye ile, Hazret-i Ali hakkında ziyade muhabbetlerinden, Hazret-i Ebu Bekri’s-Sıddık ile Hazret-i Ömer’den teberri ettiklerinden, hasârete düşmüşler. Ve o menfi muhabbet, sebeb-i hasârettir.
Hem, nakl-i sahih-i kati ile, ferman etmiş ki:
-2- deyip, "Ne vakit size Fars ve Rum kızları hizmet etti; o vakit belânız, fitneniz içinize girecek, harbiniz dahilî olacak, şerirleriniz başa geçip hayırlılar ve iyilerinize musallat olacaklar" haber vermiş. Otuz sene sonra haber verdiği gibi çıkmış.

1 "Onların bir lâkabı vardır ki, onlara Rafizî denir." Müsned, 1:103.

2 Tirmizî (tahkik: Ahmed Şâkir), no. 2262; el-Elbânî, Silsiletü’l-Ehâdîsi’s-Sahîha, 954; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 10:232, 237.