hem birbirine, hem onlara bakıyor; biri delinse, ötekiler az bir inhirafla görünecek.
Meselâ, Sûre-i Sebe’in âhirinde, Sûre-i Fâtır’ın evvelindeki iki
-1- birbirine bakar. Bütün Kur’ân’da yalnız üç
dan ikisi birbirine bakmaları tesadüfî olamaz.
Ve bunların emsali pek çoktur. Hattâ bir kelime, beş altı yerde yapraklar arkasında az bir inhirafla birbirine bakıyorlar. Ve Kur’ân’ın birbirine bakan iki sayfasında, birbirine bakan cümleleri kırmızı kalemle yazılan bir Kur’ân’ı ben gördüm, "Şu vaziyet dahi bir nevi mucizenin emaresidir" o vakit dedim. Daha sonra baktım ki, Kur’ân’ın, müteaddit yapraklar arkasında birbirine bakar çok cümleleri var ki, mânidar bir surette birbirine bakar.
İşte, tertib-i Kur’ân irşad-ı Nebevî ile, münteşir ve matbu Kur’ân’lar da ilham-ı İlâhî ile olduğundan, Kur’ân-ı Hakîmin nakşında ve o hattında bir nevi alâmet-i i’câz işareti var. Çünkü o vaziyet ne tesadüfün işi ve ne de fikr-i beşerin düşünüşüdür. Fakat bazı inhiraf var ki, o da tab’ın noksanıdır ki, tam muntazam olsaydı, kelimeler tam birbiri üzerine düşecekti.
Hem, Kur’ân’ın Medine’de nâzil olan mutavassıt ve uzun sûrelerinin herbir sayfasında lâfzullah pek bedî bir tarzda tekrar edilmiş. Ağleben ya beş, ya altı, ya yedi, ya sekiz, ya dokuz, ya on bir adet tekrarla beraber, bir yaprağın iki yüzünde ve karşı karşıya gelen sayfada güzel ve mânidar bir münasebet-i adediye gösterir.
Haşiye 1,2,3, 4
1 İkişer.