tasdik eder. Yine merciine iade eder. Ve bu sayede
-1- ’daki
şümulüne dahil olarak, bihakkın emaneti ifa etmiş olur. Fakat kendisine müstakil nazarıyla bakmakla kendisini malik itikad ederse,
-2- ’nın şümulüne dahil olmakla emanete hıyanet etmiş olur. Zira semavat ve arzın, hamlinden korkarak imtina ettikleri cihet, ene’nin bu cihetidir. Çünkü, dalaletler, şirkler, şerler bu cihetten doğarlar. Eğer vaktiyle o ene’nin şiddetli bir terbiyeyle başı kırılmazsa büyür, insanın vücudunu yutar.
Eğer milletin de enaniyeti inzimam ederse, Saniin emrine karşı mübarezeye çıkar. Tam manasıyla bir şeytan olur. Sonra, halkı da kendisine kıyas eder, esbabı da o kıyasa dahil eder, büyük bir şirke düşer. El-iyazü billah!
Mühim bir mesele:
Ene’nin iki veçhi vardır. Bir veçhini nübüvvet almıştır, bir veçhini de felsefe almıştır.
Birinci vecih, ubudiyet-i mahzaya menşedir. Mahiyeti harfiye olup müstakil değildir. Vücudu tebei olup aslı değildir. Malikiyeti vehmi olup hakiki değildir. Vazifesi Halıkın sıfatını fehmetmek için bir mizan ve bir mikyas olmaktır. Enbiya (aleyhimüsselam) enaniyetin bu veçhine bakmakla, mülkü tamamen Allah’a teslim ederek ne mülkünde, ne rububiyetinde, ne ulühiyetinde şeriki olmadığına hükmetmişlerdir. Ene’nin bu veçhinden, Cenab-ı Hak şecere-i tüba-i ubudiyeti inbat edip dal ve budakları kainat bahçesinde enbiya, evliya, sıddikin gibi mübarek semereleri vermiştir.
İkinci veçhi alan felsefe, ene’nin vücudunu asli ve kendisini müstakil ve malik-i hakiki olduğunu zu’m etmişlerdir. Vazifesi de yalnız hubb-u zatıyla tekemmül-ü hayattır. Ene’nin bu siyah yüzünden envaen şirkler, dalaletler çıkmıştır. Ezcümle: Kuvve-i behimiye dalında sanemler doğmuşlardır. Kuvve-i gadabiye gusnundan firavunlar, nemrutlar çıkmıştır. Kuvve-i akliyeden dehriyun, maddiyun, felasife çıkmışlardır ki, Vacibü’l-Vücuda bir mahlük-u vahidi verir, baki kalan mülkünü gayra taksim ederler.
Hülasa: Ene, haddizatında bir hava, bir buhar gibi iken, verilen ehemmiyete göre mayi haline gelir. Sonra ülfetle kalınlaşır. Sonra gaflet ve isyan ile öyle kalınlaşır ki, sahibini yutar. Halkı, esbabı da kendisine kıyas ederek Halıkın evamirine mübarezeye başlar. Küçük alemde, yani insanda ene, büyük insanda, yani kainatta tabiata benziyor. İkisi de tağutlardandır.
1 "Nefsini günahlardan arındıran kurtuluşa ermiştir." Şems Süresi, 91:9.
2 "Nefsini günaha daldıran da hüsrana düşmüştür." Şems Süresi, 91:10.