vicdan ve tabiatlara müessir ve nâfiz olan mizan-ı adalet-i İlâhiyeyi tutacak bir nebîye muhtaçtır.
İşaret
Binlerce enbiya, nev-i beşerde nübüvveti iddia ederek binlerce mu’cizâtla müddeayı ispat etmişlerdir. İşte, o enbiyanın cemi mu’cizâtları lisan-ı vâhidle nübüvvet-i mutlakayı ilân eder. Bizim şu suğrâmıza dahi bir bürhan-ı kàtı’dır. Buna tevatür-ü bilmânâ veya ne tâbirle diyorsanız deyiniz, metin bir delildir.
Tenbih
Şu Muhakemat’ın cihetü’l-vahdeti budur ki: Eğer cemî fünun ele alınırsa ve fünunların kavaidinin külliyetleriyle keşfettikleri ittisak ve intizama temaşa edilirse, hem de mesalih-i cüz’iye-i müteferrikanın mayası ve ukde-i hayatiyesi hükmünde olan bir lezzeti veya bir muhabbeti veya bir emr-i âhari içine atılmakla-ekl ve nikâhtaki gibi-perişan olan umur ve ef’al o maya ile irtibat ve ittisal ettiklerini, inayet-i İlâhiye nokta-i nazarında nazar-ı dikkate alınırsa, hem de hikmetin şehadetiyle sabit olan adem-i abesiyet ve adem-i ihmali mutalâaya alınırsa, istikrâ-i tâmla netice veriyor ki: Mesalih-i külliyenin kutup ve mihveri ve maden-i hayatı hükmünde olan nübüvvet, nev-i beşerde zarurîdir. Faraza olmazsa, perişan olan nev-i beşer, güya muhtel bir âlemden şu muntazam âleme düşüp cereyan-ı umumînin ahengini ihlâl ettiği kabul olunursa, biz insanlar sair kâinata karşı ne yüzümüz kalacaktır?
Tenbih
Ey birader! Eğer bürhan-ı Sâniin suğrâsı senin sahife-i zihninde intikaş etmişse, hazır ol. Kübrâsı olan nübüvvet-i Muhammed’in bahsine geçiyoruz.
İşaret ve irşad
Kübrâ sadıktır. Zira sahife-i itibar-ı âlemde menkuş olan