Muhakemat Dördüncü Meslek

sûriye olan hareketini nazara alınız, tâ Sânii bilesiniz." İşte o vakit, delil olan san’at, mârifet-i Sâni olan neticeden daha hafî ve daha gamız ve kaide-i istidlâle münafi olduğundan, bazı zevahiri, efkâra göre imâle olunmuştur. Bu ise, ya müstetbeü’t-terâkip kabilesinden veya kinâî nev’inden olduğu için, medar-ı sıdk ve kizb olmaz. Meselâ, lâfzındaki elif elif’tir. Aslı vav olsa, kâf olsa, ne olursa olsun tesir etmez.
Ey birader, insaf et: Acaba şu üç nokta-i itiraz cemî a’sarda cemî insanların irşadları için inzal olunan Kur’ân’ın i’câzına en zahir delil değil midir? Evet.
*
Neam, hayalin ne haddi vardır ki, nurefşan olan nazarına karşı kendini hakikat gösterebilsin? Evet, mesleği nefs-i hak ve mezhebi ayn-ı sıdktır. Hak ise, tedlis ve tağlit etmekten müstağnîdir.

* Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânı öğretene and olsun ki, beşîr ve nezîr olan zâtın bakışı ve herşeyi inceden inceye tetkik eden basireti, hakikati hayale karıştırmak veya benzetmekten yüce, dakik ve parlaktır; hak olan mesleği ise, insanları aldatmak veya yanıltmaktan müstağni, münezzeh ve yücedir.

Şu Arabiyyü’l-ibare, iki mezheb-i bâtılın reddine işarettir.