İşaret
Herbir hayalde bu çiznök gibi bir dane-i hakikat bulunmak şarttır...
Üçüncü Mesele
Kelâmın elbise-i fahiresi veyahut cemali ve sureti, üslûp iledir. Yani, kalıb-ı kelâm iledir. Şöyle ki:
Ya dikkat-i nazar veya tevaggul veya mübaşeret veya san’atın telâkkuhuyla hayalde tevellüd eden temayülâtın hususiyatından teşekkül eden suretlerden terekküp eden istiare-i temsiliyenin parçaları telâhuk ettiklerinden tenevvür ve teşerrüb ve teşekkül eden üslûp, kelâmın kalıbı olduğu gibi, cemalin mâdeni ve hulel-i fâhirenin destgâhıdır. Güya aklın borazanı denilmeye şayan olan irade ses etmekle, kalbin karanlık köşelerinde yatan mânâlar çıplak, yalın ayak, baş açık olarak çıktıklarından, mahall-i suver olan hayale girerler. O hazinetü’l-hayalde buldukları sureti giyerler. En ekall bir yazmayı sarar. Veya bir pabucu giyer. Lâakal bir nişanla çıkar. Hiç olmazsa bir düğmeyle veya bir kelimeyle, kendinin nerede terbiye olduğunu gösterir.
Eğer bir kelâmın-fakat tabiattan çıkmış bir kelâmın-üslûbunda im’ân-ı nazar edersen, kendi san’atı içinde işleyen mütekellimi o ayna-misal üslûbun içinde göreceksin. Hattâ nefsini nefesinden ve sesinden, mahiyetini nefsinden (üfürmesinden) tevehhüm; ve mizaç ve san’atını kelâmıyla mümteziç tahayyül etsen, Hayaliyyun mezhebinde muâteb olmuyorsun. Eğer tereddütle senin hayalin, hastalığı var ise kaside-i Bürde’den olan
olan bîmarhaneye git, gör: Nasıl Hakîm-i Busayrî, istifrağla
Haramla dolmuş olan gözlerinden gözyaşı akıt ve pişmanlık perhizine sarıl.