Hem bütün hayatımda delilsiz dâvâları zikretmediğim, sizin gibi eski ve yeni arkadaşlarım biliyorlar. Bâhusus, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyandan aldığım bir kuvvetle Avrupa filozoflarına Risale-i Nur meydan okur. Risale-i Nur bu zamanda medar-ı nazar bir hâdise-i Kur’âniye olduğundan, bir iki işaret değil, belki benimle beraber Risale-i Nur şakirtleri tarafından istihraç edilen beş risalede yazılan işaretler, bir cihette bine yaklaşıyor. Bin incecik saçlar dahi toplansa kuvvetli bir ip olduğu gibi, sarahate yakın bir delâlet oluyor. Vahdet-i mesele cihetiyle o işaretler birbirine kuvvet verir. Bazı işârâtı zayıf görmekle onu inkâr etmek, insafa, hakperestliğe muvafık olamaz. İnkâr eden mâzur olamaz. Hususan lüzumsuz ve zararlı ve müfritane bir gıybet olsa, bu zamanda ehl-i ilim ortasında ehl-i hakikati ağlattıracak bir hâdise-i elîmedir.
Kardeşlerim,
Kur’an’ın birtek ayetinin birtek işareti, ihbar-ı gayb nev’inden bir lem’a-i i’câziyeyi tevafuk suretiyle gösterdiğini manevi bir ihtarla gördüm.
* bu ayet-i kerimenin makam-ı cifrîsi, şedde ve tenvin sayılmazsa, bin üç yüz elli bir; ’
in aslı
olmasından bin üç yüz altmış bir ederek; bu tarihte, umur-u azimeden bir dehşetli gıybeti, bu ayetin mana-yı işârî külliyetinde dahil ediyor. Umur-u azimeden böyle bir acip gıybet aynı tarihte, aynı senede vukua geldi. Şöyle ki:
On sekiz sene müddetinde sünnet-i seniyeyi muhafaza için başına şapka koymadığından, on sekiz senedir haps-i münferit hükmünde ihtilâttan men’ ve yalnız bir odada hayatını geçirmeye mecbur edilen ve hususi ibadetgâhında ezan-ı Muhammedî okuyup "Allahu Ekber" dediğinden ve "Lâ ilâhe illâllah" hakikatini güneş gibi gösterdiğinden, yüz arkadaşıyla taht-ı tevkife alınan ve mahkûm edilen bir adamı, yüzer emare ve karinelere istinaden inayet-i ilâhiyeden geldiğine kat’î bir kanaatle işârât-ı Kur’aniyeden bir müjdeyi hem kendine, hem musibetzede arkadaşlarına bir teselli niyetiyle beyan ettiği için, onu gıybet ve galiz tabiratla teşhir etmek ve onun dersleriyle imanlarını kurtaran,
* "Sizden biri, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı?" Hucurât Sûresi, 49:12.