"tenvin" vakfen elif olduğu için, yekûnu bin üç yüz elli bir,
aslı yâ-i müşeddede olduğundan, bin üç yüz altmış bir eder.
HAŞİYE
Said Nursi
Bu aciz kardeşiniz, hem itiraz eden o eski dost zata, hem ehl-i dikkate ve sizlere beyan ediyorum ki:
Kur’an-ı Mucizü’I-Beyanın feyziyle Yeni Said (r.a.) hakaik-ı imaniyeye dair o derece mantıkça ve hakikatçe bürhanlar zikrediyor ki; değil Müslüman uleması, belki en muannid Avrupa feylesoflarını da teslime mecbur ediyor ve etmektedir. Amma, Risale-i Nurun kıymet ve ehemmiyetine işari ve remzi bir tarzda Hazret-i Ali (r.a.) ve Gavs-ı Azamın (r.a.) ihbaratı nevinden, Kuran-ı Mucizü1-Beyan dahi bu zamanda bir mucize-i maneviyesi olan Risale-i Nura nazar-ı dikkati celb etmesine mana-i işari tabakasından rumuz ve imaları, icazının şenindendir ve o lisan-ı gaybın belagat-ı mucizekaranesinin muktezasıdır.
Evet, Eskişehir hapishanesinde, dehşetli bir zamanda, kudsi bir teselliye pekçok muhtaç olduğumuz hengamda, manevi bir ihtarla:
"Risale-i Nurun makbuliyetine eski evliyalardan şahit getiriyorsun. Halbuki,
sırrıyla, en ziyade bu meselede söz sahibi Kur’andır. Acaba Risale-i Nur’u Kur’an kabnl eder mi? Ona ne nazarla bakıyor?" denildi. O acib sual karşısında bulundum. Ben de, Kur’an’dan istimdat eyledim.
Birden, otuz üç ayetin mana-i sarihinin teferruatı nevindeki tabakatından ınana-i işari tabakasından ve o mana-i işari külliyetinde dahil bir ferdi, Risale-i Nur olduğunu ve duhulüne ve medar-ı imtiyazına bir kuvvetli karine bulunmasını bir saat zarfında hissettim ve bir kısmını bir derece izahlı, bir kısmını mücmelen gördüm. Kanaatime hiçbir şek ve şüphe ve vehim ve vesvese kalmadı; ve ben de, ehl-i imanın imanını Risale-i Nurla takviye etmek niyetiyle, o kati kanaatimi yazdım ve has kardeşlerime mahrem tutulmak şartıyla verdim.
HAŞİYE Bu ayet, bizi şiddetle gıybetten men ettiğinden, bizi gıybet edenleri unutmalıyız, medâr-ı gıybet etmemeliyiz. İnşaallah, daha tekerrür etmeyecek.
Yaş ve kuru hiçbir şey yoktur ki, ap açık bir kitapta yazılı olmasın. (Enam Suresi: 59.)