Sözler — Birinci Makam

Üçüncü Nükte

*

Şu âyeti okurken, müvesvis dedi ki: "Herkese mâlûm ve âdi olan taşların şu fıtrî bâzı hâlât-ı tabiiyesini, en mühim ve büyük meseleler sûretinde bahs ve beyânda ne mânâ var, ne münâsebet var, ne ihtiyaç var?"
Şu vesveseye karşı feyz-i Kur’ân’dan şöyle bir nükte ilham edildi:
Evet, münâsebet var ve ihtiyaç var. Hem o derece büyük bir münâsebet ve ehemmiyetli bir mânâ ve o derece muazzam ve lüzumlu bir hakikat var ki, ancak Kur’ân’ın îcâz-ı mu’cizi ve lûtf-u irşâdıyla bir derece basitleştirilmiş ve ihtisar edilmiş. Evet, i’câz-ı Kur’ân’ın bir esası olan îcâz, hem hidâyet-i Kur’ân’ın bir nuru olan lûtf-u irşâd ve hüsn-ü ifham, iktizâ ediyorlar ki, Kur’ân’ın muhatapları içinde ekseriyeti teşkil eden avâma karşı küllî hakikatleri ve derin ve umumi düsturları, me’lûf ve cüz’î sûretler ile gösterilsin ve fikirleri basit olan umumi avâma karşı, muazzam hakikatlerin yalnız uçları ve basit bir sûreti gösterilsin. Hem âdet perdesi tahtında ve zeminin altında hârikulâde olan tasarrufât-ı İlâhiye, icmâlen gösterilsin. İşte bu sırra binâendir ki, Kur’ân-ı Hakîm, şu âyetle diyor:
Ey benî İsrâil ve ey benîâdem! Sizlere ne olmuş ki, kalbleriniz taştan daha câmid ve daha ziyâde katılaşmıştır. Zîrâ görmüyor musunuz ki, o pek sert ve pek câmid ve toprak altında bir tabaka-i azîme teşkil eden o koca taşlar, o kadar evâmir-i İlâhiyeye karşı mutî ve musahhar ve icraat-ı Rabbâniye altında o kadar yumuşak ve emirberdir ki, havada ağaçların teşkilinde tasarrufât-ı İlâhiye, ne derece suhuletle cereyan ediyor. Öyle de; tahte’z-zemin ve o sert, sağır taşlarda o derece suhulet ve intizam ile, hattâ damarlara karşı kanın cevelânı gibi muntazam su cedvelleri
Hâşiye

Hâşiye
Evet, zemin denilen muhteşem ve seyyar sarayın temel taşı olan taş tabakasının Fâtır-ı Zülcelâl tarafından tavzif edilen en mühim üç vazifeyi beyân etmek, ancak Kur’ân’a yakışır.
İşte
birinci vazifesi: Toprağın, kudret-i Rabbâniye ile nebâtâta analık edip yetiştirdiği gibi, kudret-i İlâhiye ile, taş dahi, toprağa dâyelik edip yetiştiriyor.
İkinci vazifesi: Zeminin bedeninde deverân-ı dem hükmünde olan suların muntazam cevelânına hizmetidir.
Üçüncü vazife-i fıtriyesi: Çeşmelerin ve ırmakların, uyûn ve enhârın muntazam bir mîzan ile zuhur ve devamlarına hazînedarlık etmektir. Evet, taşlar, bütün kuvvetiyle ve ağızlarının dolusuyla akıttıkları âb-ı hayat sûretinde delâil-i vahdâniyeti, zemin yüzüne yazıp serpiyor.

* Sonra, bütün bunların ardından kalbiniz yine katılaştı. Sanki taş kesildi, hattâ taştan da katılaştı. Çünkü öyle taşlar vardır, bağrından nehirler çağlar. Öyleleri var ki, yarılır da aralarından sular akar. Öyleleri var ki, Allah’ın korkusundan parçalanıp aşağılara yuvarlanır. Allah ise sizin yaptıklarınızdan asla habersiz değildir. (Bakara Sûresi: 74.)