Sözler — Birinci Makam

hakikati şudur ki: Mâdem esbâb-ı maddiye, şunların bu derece kesretli nebeânına kàbil değildir. Elbette menbaları, bir âlem-i gaybdadır ve gizli bir hazîne-i rahmetten gelir ki, masârif ile vâridâtın muvâzenesi devam eder.
İşte Kur’ân-ı Hakîm, şu mânâyı ihtar ile şöyle bir ders veriyor ki, der: Ey benî İsrâil ve ey benîâdem! Kalb katılığı ve kasâvetinizle öyle bir Zât-ı Zülcelâlin evâmirine karşı itaatsizlik ediyorsunuz ve öyle bir Şems-i Sermedînin ziyâ-i mârifetine gafletle gözlerinizi yumuyorsunuz ki, Mısır’ınızı Cennet sûretine çeviren Nil-i mübârek gibi koca nehirleri, âdi, câmid taşların ağızlarından akıtıp mu’cizât-ı kudretini, şevâhid-i Vahdâniyetini o koca nehirlerin kuvvet ve zuhur ve ifâzaları derecesinde kâinatın kalbine ve zeminin dimâğına vererek, cin ve insin kulûb ve ukùlüne isâle ediyor. Hem, hissiz, câmid bâzı taşları böyle acîb bir tarzda
Hâşiye mu’cizât-ı kudretine mazhar etmesi; Güneşin ziyâsı, Güneşi gösterdiği gibi, o Fâtır-ı Zülcelâli gösterdiği halde, nasıl Onun o nur-u mârifetine karşı kör olup görmüyorsunuz?
İşte şu üç hakikate nasıl bir belâgat giydirilmiş gör. Ve belâgat-ı irşâdiyeye dikkat et. Acaba hangi kasâvet ve katılık vardır ki, böyle hararetli ve belâğat-ı irşâda karşı dayanabilsin; ezilmesin?
İşte baştan buraya kadar anladınsa, Kur’ân-ı Hakîmin irşâdî bir lem’a-i i’câzını gör, Allah’a şükret!
-1-
-2-



Hâşiye
Nil-i mübârek Cebel-i Kamer’den çıktığı gibi, Dicle’nin en mühim bir şubesi Van vilâyetinden, Müküs nâhiyesinden bir kayanın mağarasından çıkıyor. Fırat’ın da mühim bir şubesi, Diyadin taraflarında bir dağın eteğinden çıkıyor. Dağların aslı, hilkaten bir madde-i mâyiadan incimâd etmiş taşlar olduğu fennen sabittir. Tesbihât-ı Nebeviyeden olan, [Hadîs-i şerif: "Yeri, donmuş bir çeşit suyun üzerinde yayan Zâtı her türlü noksan sıfatlardan tenzih ederim." (Mecmûatü’l-Ahzâb, 1:304; 2:554.)] kat’î delâlet ediyor ki, asl-ı hilkat-i arz şöyledir ki: Su gibi bir madde, emr-i İlâhî ile incimâd eder, taş olur. Taş, izn-i İlâhî ile toprak olur. Tesbihteki "arz" lâfzı, toprak demektir. Demek o su çok yumuşaktır, üstünde durulmaz. Taş çok serttir, ondan istifade edilmez. Onun için, Hakîm-i Rahîm toprağı taş üstünde serer, zevi’l-hayata makarr eder.

1 Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka hiçbir bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen herşeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara Sûresi: 32.)

2 Allahım! Sevdiğin ve râzı olduğun şekilde Kur’ân’ın sırlarını anlamayı nasip eyle. Ona hizmet etmeye bizi muvaffak kıl. âmin. Bunu rahmetinle yap ey merhamet edenlerin en merhametlisi!
Allahım! Kur’ân-ı Hakîmin indiği zâtın kendisine, bütün âl ve Ashâbına salât ve selâm eyle.