Müteyakkız kardeşlerim,
Hem bizim, hem İslâm dünyasının ebedî hayatının necâtını, kurtulmasını temin edecek ve bizi tenvir ve irşad ederek dalâletten muhafaza edecek bir eser intihâb etmekte, bu kadar dikkatli olmamız çok lüzûmludur. Çünkü bu zamanda, türlü türlü aldatmalarla, perde arkasından İslâm gençliğini yoldan çıkarmaya çalışıyorlar.
Bir eser okunacağı veya bir söz dinleneceği zaman,evvelâ,
yani "Kim söylemiş? Kime söylemiş? Niçin söylemiş? Ne makamda söylemiş?" olan bir kaide-i esâsiyeyi nazar-ı itibara almalı.
Evet, kelâmın tabakàtının ulviyeti, güzelliği ve kuvvetinin menbaı, şu dört şeydir: Mütekellim, muhatap, maksad ve makam. Yoksa, her ele geçen kitap okunmamalı, her söylenen söze kulak vermemelidir. Meselâ, bir kumandanın, bir orduya verdiği arş emriyle, bir neferin arş sözü arasında ne kadar fark vardır. Birincisi, koca bir orduyu harekete getirir; aynı kelâm olan ikincisi, belki bir neferi bile yürütemez.
İşte, bu dört esastan dolayı ve hem Said Nursî’ye karşı kalblerinde büyük bir sevgi taşıyan yüz binlerle kimseler, sevgiyle üstadlarının en küçük hâline dahi, büyük bir ehemmiyet vererek onları öğrenip ittibâ etmek, uymak arzusunu taşıdıklarından, buradaki bir kısım kardeşlerimiz, Üstâdımızın hayatı, eserleri, meslek ve meşrebi hakkında mâlûmât verilmesini ısrarla istediler.
Fakat, Bediüzzaman gibi bir zâtın hayatı ve eserleri ve seciyelerini tam ifâde edemeyeceğiz. Bu hakikat, basîretli ehl-i ilim olan ediblerce de itiraf edilmiş olduğundan, bu hizmet, bizim haddimizden çok uzaktır. Hem, Bediüzzaman hakkında mâlûmât almak isteyen kardeşlerimize, bunun ancak ve ancak Risâle-i Nur külliyâtını dikkat ve devamlı okumak sûretiyle mümkün olduğunu arz ederiz.
Azîz kardeşlerim,
Bu mübârek vatan ve milletin ve âlem-i İslâmın ebedî saadetini ve kurtuluşunu ve dolayısıyla yeryüzünde umumi sulh ve selâmeti temin edecek bir inâyet ve kudrete mâlik olan Risâle-i Nur’un şahs-ı mânevîsinde şöyle gayet sağlam kuvvetler toplanmış ve imtizaç etmiştir:
1. Yüksek bir kuvvet ve bütün kemâlâtın üstâdı olan hakikat-i İslâmiye.
2. Şehâmet-i imâniye. Yani tezellül etmemek, bîçarèlere tahakküm ve tekebbür etmemek.
3. Müslümanlığın insana verdiği izzet ve şeref, terakkî ve teâlînin en mühim âmili olan izzet-i İslâmiye.
Arkadaşlar,
Şu meâlde bir hadîs-i şerif var ki: "Hakiki âlimler, zâlim hükümdarlara karşı hak ve hakikati pervâsızca söyleyen âlimlerdir." İşte biz, ancak böyle ve müttakî bir allâmenin söz ve eserlerine itimad edebiliriz.