Sâniyen: Mevcudâtta meşhud olan, suhulet ve sürat ve kesret ve vüs’at içinde nihayet intizam, gayet ittikan ve hüsn-ü san’at ve kemâl-i hilkat, şu iki kısım âyetlerin vücud-u hakikatlerine katiyen şehâdet eder. Öyle ise, şunların hariçte tahakkukları medâr-ı bahs olması lüzumsuzdur. Belki, yalnız "Sırr-ı hikmeti nedir?" denilebilir. Öyle ise, biz dahi bir kıyas-ı temsilî ile şu hikmete işaret ederiz.
Meselâ, nasıl ki, terzi gibi bir san’atçı, birçok külfetler, maharetlerle, musannâ bireyi icad eder ve onu bir model yapar. Sonra onun emsâlini külfetsiz, çabuk yapabilir. Hattâ bâzan öyle bir derece suhulet peydâ eder ki, güyâ, emreder yapılır; ve öyle kuvvetli bir intizam kesb eder-saat gibi-güyâ bir emrin dokunmasıyla işlenir ve işler.
Öyle de, Sâni-i Hakîm ve Nakkaş-ı Alîm, şu âlem sarayını müştemilâtıyla beraber bedî bir sûrette yaptıktan sonra, cüz’î ve küllî, cüz ve küll her şeye bir model hükmünde, bir nizâm-ı kaderî ile, bir miktar-ı muayyen vermiştir. İşte bak, o Nakkaş-ı Ezelî, herbir asrı bir model yaparak, mu’cizât-ı kudreti ile murassâ, taze bir âlemi ona giydiriyor; herbir seneyi bir mikyas ederek, havârik-ı rahmetiyle musannâ, taze bir kâinatı o kamete göre dikiyor; herbir günü bir satır yaparak, dekàik-ı hikmetiyle müzeyyen mücedded mevcudâtı onda yazıyor.
Hem, o Kadîr-i Mutlak, herbir asrı, herbir seneyi, herbir günü bir model yaptığı gibi, rûy-i zemini, herbir dağ ve sahrâyı, bağ ve bostanı, herbir ağacı birer model yapmıştır. Vakit bevakit, taze taze birer kâinatı zeminde kuruyor, birer yeni dünyayı icad ediyor, birer âlemi alıp da diğer muntazam bir âlemi getiriyor. Mevsim bemevsim her bağ ve bostanda taze taze mu’cizât-ı kudretini ve hedâyâ-i rahmetini gösterir. Yeni bir kitâb-ı hikmetnümâ yazıyor; taze taze birer matbaha-i rahmetini kuruyor; mücedded bir hulle-i san’atnümâ giydiriyor; her baharda herbir ağaca sündüs-misâl taze bir çarşaf giydiriyor, lü’lü-misâl yeni bir murassaâtla süslendiriyor, yıldız-misâl rahmet hediyeleriyle ellerini dolduruyor.
İşte şu işleri nihayet hüsn-ü san’at ve kemâl-i intizam ile yapan ve şu birbiri arkasında gelen ve zaman ipine takılan seyyar âlemleri nihayet hikmet ve inâyet ve kemâl-i kudret ve san’at ile değiştiren Zât, elbette gayet Kadîr ve Hakîmdir, nihayet derecede Basîr ve Alîmdir. Tesadüf onun işine karışamaz. İşte, o Zât-ı Zülcelâldir ki, şöyle ferman ediyor:
deyip hem kemâl-i kudretini ilân, hem kudretine nisbeten haşir ve Kıyâmet gayet sehl ve külfetsiz olduğunu beyân ediyor. Emr-i tekvinîsi, kudret ve irâdeyi tazammun ettiğini ve bütün eşya evâmirine gayet musahhar ve münkad olduklarını ve mübâşeretsiz, muâlecesiz halk ettiği için icadındaki suhulet-i mutlakayı ifade için, sırf bir emirle işler yaptığını, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân ile ferman ediyor.
Bir şeyin olmasını murad ettiği zaman, Onun işi sadece "Ol" demektir; o da oluverir. (Yâsin Sûresi: 82.) Kıyâmetin gerçekleşmesi ise göz açıp kapayıncaya kadar, yahut ondan da yakındır. (Nahl Sûresi: 77.)