Sözler On Yedinci Söz


Halbuki, daire-i iktidar, kısa elimin dairesi kadar kısa ve dardır.

Demek, fakr ve ihtiyaçlarım, dünya kadardır.

Sermâyem ise, cüz-i lâyetecezzâ gibi cüz’î bireydir.

İşte, şu cihan kadar ve milyarlar ile ancak istihsâl edilen hâcet nerede; ve bu beş paralık cüz-i ihtiyârî nerede? Bununla onların mübâyaasına gidilmez. Bununla onlar kazanılmaz. Öyle ise, başka bir çare aramak gerektir.

O çare ise şudur ki: O cüz-i ihtiyârîden dahi vazgeçip, irâde-i İlâhiyeye işini bırakıp, kendi havl ve kuvvetinden teberrî edip, Cenâb-ı Hakkın havl ve kuvvetine ilticâ ederek, hakikat-i tevekküle yapışmaktır.
"Yâ Rab! Mâdem çare-i necât budur. Senin yolunda o cüz-i ihtiyârîden vazgeçiyorum, ve enâniyetimden teberrî ediyorum.

"Tâ Senin inâyetin, acz ve zaafıma merhameten, elimi tutsun; hem, tâ Senin rahmetin, fakr ve ihtiyacıma şefkat edip, bana istinadgâh olabilsin, kendi kapısını bana açsın."

Evet, her kim ki, rahmetin nihayetsiz denizini bulsa, elbette bir katre serap hükmünde olan cüz-i ihtiyârına itimad etmez; rahmeti bırakıp, ona mürâcaat etmez.

Eyvah! Aldandık. Şu hayat-ı dünyeviyeyi sabit zannettik. O zan sebebiyle bütün bütün zâyi ettik. Evet, şu güzerân-ı hayat, bir uykudur; bir rüyâ gibi geçti. Şu temelsiz ömür dahi, bir rüzgâr gibi uçar gider.