Sözler On Yedinci Söz


Nefis ise, şu vaziyeti gördükçe, bütün rûy-i zemin velveleâlûd bir zelzele-i firâkta yuvarlanıyor gibi gördü, bir zevk-i bâkî aradı; "Dünyaperestliğin terkinde bulacaksın" mânâsını aldı.

Akıl ise, şu zemzeme-i hayvan ve eşcardan ve demdeme-i nebât ve havadan gayet mânidar bir intizam-ı hilkat, bir nakş-ı hikmet, bir hazîne-i esrar buluyor; herşey çok cihetlerle Sâni-i Zülcelâli tesbih ettiğini anlıyor.

Hevâ-i nefs ise, şu hemheme-i hava ve hevheve-i yapraktan öyle bir lezzet alıyor ki, bütün ezvâk-ı mecâzîyi ona unutturup, o hevâ-i nefsin hayatı olan zevk-i mecâzîyi terk etmekle, bu zevk-i hakikatte ölmek istiyor.

Hayal ise, görüyor; güyâ şu ağaçların müekkel melâikeleri ağaçların müekkel melâikeler içlerine girip, herbir dalında çok neyler takılan ağaçları cesed olarak giymişler, güyâ Sultan-ı Sermedî, binler ney sadâsıyla muhteşem bir resm-i küşâdda, onlara onları giydirmiş ki, o ağaçlar câmid, şuursuz cisim gibi değil, belki gayet şuurkârâne mânidar vaziyetleri gösteriyorlar.

İşte o neyler, semâvî, ulvî bir mûsıkîden geliyor gibi sâfî ve müessirdirler. Fikir o neylerden, başta Mevlânâ Celâleddin-i Rumî olarak bütün âşıkların işittikleri elemkârâne teşekkiyât-ı firâkı işitmiyor. Belki, Zât-ı Hayy-ı Kayyûma karşı takdim edilen teşekkürât-ı Rahmâniyeyi ve tahmîdât-ı Rabbâniyeyi işitiyor.

Mâdem ağaçlar, birer cesed oldu; bütün yapraklar dahi diller oldu. Demek her biri, binler dilleri ile, havanın dokunmasıyla "Hû, Hû" zikrini tekrar ediyorlar. Hayatlarının tahiyyâtıyla Sâniinin Hayy-ı Kayyûm olduğunu ilân ediyorlar.