Ey şu risâleyi insaf ile mütâlâa eden kardeş! Deme, "Niçin bu Onuncu Sözü birden, tamamıyla anlayamıyorum?" Ve tamam anlamadığın için sıkılma. Çünkü, İbn-i Sinâ gibi bir dâhî-i hikmet,
demiş; "İmân ederiz, fakat akıl bu yolda gidemez" diye hükmetmiştir. Hem, bütün ulemâ-i İslâm, "Haşir, bir mesele-i nakliyedir, delili nakildir; akıl ile ona gidilmez" diye müttefikan hükmettikleri halde, elbette o kadar derin ve mânen pek yüksek bir yol, birdenbire bir cadde-i umumiye-i akliye hükmüne geçemez. Kur’ân-ı Hakîmin feyziyle ve Hàlık-ı Rahîmin rahmetiyle, şu taklidi kırılmış ve teslimi bozulmuş asırda, o derin ve yüksek yolu şu derece ihsan ettiğinden, bin şükür etmeliyiz. Çünkü, imânımızın kurtulmasına kâfi gelir. Fehmettiğimiz miktarına memnun olup, tekrar mütâlâa ile izdiyâdına çalışmalıyız.
Haşre, akıl ile gidilmemesinin bir sırrı şudur ki:
Haşr-i Âzam, İsm-i Âzamın tecellîsiyle olduğundan, Cenâb-ı Hakkın İsm-i Âzamının ve her ismin âzamî mertebesindeki tecellîsiyle zâhir olan ef’âl-i azîmeyi görmek ve göstermekle, haşr-i âzam bahar gibi kolay ispat ve katî iz’an ve tahkikî imân edilir.
Şu Onuncu Sözde, feyz-i Kur’ân ile, öyle görülüyor ve gösteriliyor. Yoksa akıl, dar ve küçük düsturlarıyla kendi başına kalsa, âciz kalır, taklide mecbur olur.
Öldükten sonra diriliş (haşir) aklın ölçüleriyle kavranamaz.