Sözler Otuz İkinci Söz

Birinci Mevkıfta, nasıl bir zerreden başladık, tâ yıldızlara ve semâvâta kadar sikke-i tevhidi gösterdik; Kur’ân-ı Hakîm şu nevi âyâtla, yıldızlardan ve semâvâttan tutup, tâ zerrelere kadar, şirki tard eder. Şöyle işaret eder ve mânen der:
Semâvât ve arzı böyle muntazam halk eden bir Kadîr-i Mutlakın, elbette devâir-i masnuâtından olan manzûme-i şemsiye, bilbedâhe Onun kabza-i tasarrufundadır. Mâdem o Kadîr-i Mutlak, şemsi seyyârâtıyla kabza-i tasarrufunda tutuyor ve tanzim ve teshîr ve tedvîr ediyor; elbette o manzûme-i şemsiyenin bir cüz’ü ve şems ile bağlanan küre-i arz dahi kabza-i tasarrufunda ve tedbîr ve tedvîrindedir. Mâdem küre-i arz, kabza-i tasarrufunda ve tedbîr ve tedvîrindedir; bilbedâhe arzın yüzünde yazılan ve icad edilen ve yerin meyveleri ve gàyâtı hükmünde olan masnuât dahi Onun kabza-i Rubûbiyetinde ve terbiyesindedir.
Mâdem bütün zeminin yüzüne serilen ve serpilen ve yüzünü yaldızlayan ve zînetlendiren ve her zaman tazelenen, gelip giden ve zemin onlarla dolup boşalan umum masnuât, kabza-i kudret ve ilmindedir ve adl ü hikmetinin mîzanıyla ölçülüp ve tanzim edilir; mâdem bütün enva Onun kabza-i kudretindedir; elbette o envaın muntazam ve mükemmel ferdleri ve âlemin küçük misâl-i musağğarları ve enva-ı kâinatın bilânçoları ve kitâb-ı âlemin küçücük fihristeleri hükmünde olan cüz’î ferdleri, bilbedâhe Onun kabza-i rubûbiyetinde ve icadındadır ve tedvîr ve terbiyesindedir.
Mâdem herbir zîhayat, kabza-i tedbîr ve terbiyesindedir; elbette o zîhayatın vücudunu teşkil eden hüceyrât ve küreyvât ve âzâ ve âsab, bilbedâhe onun kabza-i ilim ve kudretindedir. Mâdem herbir hüceyre ve kandaki herbir küreyvât Onun taht-ı emrindedir ve daire-i tasarrufundadır ve Onun kanunuyla hareket ederler; elbette bütün bunların madde-i esâsiyesi ve bütün onlardaki nakş-ı san’ata ve nesc-i nakşa mekikler ve yaylar hükmünde olan zerrât dahi bizzarûre Onun kabza-i kudretinde ve daire-i ilmindedir ve Onun emriyle, izniyle, kuvvetiyle muntazam hareket yapar, mükemmel vezâif görürler.
Mâdem herbir zerrenin hareketi ve vazife görmesi Onun kanunuyla, izniyle, emriyledir; elbette teşahhusât-ı vechiye ve herkesin yüzünde herkesten onu temyiz edecek birer alâmet-i fârika bulunması ve sîmâlar gibi, seslerde, dillerde ayrı ayrı farklar bulunması, bilbedâhe Onun ilim ve hikmetiyledir. İşte şu silsileye mebde’ ve müntehâyı zikrederek işaret eden şu âyete bak:

Şimdi deriz: Ey ehl-i şirkin vekili! İşte silsile-i kâinat kadar kuvvetli bürhanlar, meslek-i tevhidi ispat eder ve bir Kadîr-i Mutlakı gösterir. Mâdem hilkat-i semâvât ve arz, bir Sâni-i Kadîri ve o Sâni-i Kadîrin nihayetsiz bir kudretini ve o nihayetsiz

Göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin farklılığı da yine Onun âyetlerindendir. İlim sahipleri için elbette bunda deliller vardır. (Rum Sûresi: 22.)