Sözler Otuz İkinci Söz

Üçüncü Maksad
Umum ehl-i dalâletin vekili, ikinci suâline
Hâşiye karşı, katî ve muknî ve mülzim cevabı aldıktan sonra, şöyle üçüncü bir suâl ediyor, diyor ki:
"Kur’ân’da, -1- -2- gibi kelimât, başka hàlıklar, râhimler bulunduğunu iş’âr eder. Hem diyorsunuz ki, ’Hàlık-ı âlemin, nihayetsiz kemâlâtı var. Bütün enva-ı kemâlâtın en nihayet mertebelerini câmi’dir.’ Halbuki eşyanın kemâlâtı, ezdâd ile bilinir. Elem olmazsa, lezzet bir kemâl olmaz. Zulmet olmazsa, ziyâ tahakkuk etmez. Firâk olmazsa, visâl lezzet vermez ve hâkezâ."
Elcevap: Birinci şıkka Beş İşaret ile cevap veririz:
BİRİNCİ İŞARET: Kur’ân baştan başa tevhidi ispat ettiği ve gösterdiği için, bir delil-i katîdir ki; Kur’ân-ı Hakîmin o nevi kelimeleri sizin fehmettiğiniz gibi değildir. Belki, Ahsenü’l-Hàlıkîn demesi, "Hàlıkıyet mertebelerinin en ahsenindedir" demektir ki, başka hàlık bulunduğuna hiç delâleti yok. Belki, hàlıkıyetin, sâir sıfatlar gibi, çok merâtibi var. Ahsenü’l-Hàlıkîn demek, "Merâtib-i Hàlıkıyetin en güzel, en müntehâ mertebesinde bir Hàlık-ı Zülcelâldir" demektir.
İKİNCİ İŞARET: Ahsenü’l-Hàlıkîn gibi tâbirler, hàlıkların taaddüdüne bakmıyor; belki, mahlûkıyetin envaına bakıyor. Yani, "Herşeyi, herşeye lâyık bir tarzda, en güzel bir mertebede halk eder bir Hàlıktır." Nasıl ki, şu mânâyı, -3- gibi âyetler ifade eder.
ÜÇÜNCÜ İŞARET: Ahsenü’l-Hàlıkîn, Allahü Ekber, Hayrü’l-Fâsılîn, Hayrü’l-Muhsinîn gibi tâbirâttaki muvâzene, Cenâb-ı Hakkın vâki’deki sıfât ve ef’âli, sâir o sıfât ve ef’âlin numûnelerine mâlik olanlarla muvâzene ve tafdil değildir. Çünkü, bütün kâinatta cin ve ins ve melekte olan kemâlât, Onun kemâline nisbeten zayıf bir gölgedir. Nasıl muvâzeneye gelebilir? Belki muvâzene, insanların ve bâhusus ehl-i gafletin nazarına göredir.
Meselâ, nasıl ki bir nefer, onbaşısına karşı kemâl-i itaat ve hürmeti gösteriyor, bütün iyilikleri ondan görüyor; padişahı az düşünür. Onu düşünse de yine teşekkürâtını onbaşıya veriyor. İşte böyle bir nefere karşı denilir: "Yâhu, padişah senin onbaşından daha büyüktür. Yalnız ona teşekkür et." Şimdi şu söz, vâki’deki padişahın haşmetli hakiki kumandanlığıyla, onbaşısının cüz’î, sûrî kumandanlığını muvâzene değil. Çünkü, o muvâzene ve tafdil,

Hâşiye
İkinci Maksadın başındaki suâl demektir. Yoksa hâtimenin âhirindeki bu küçücük suâl değildir

1 A’râf Sûresi: 151; Yûsuf Sûresi: 64, 91; Enbiyâ Sûresi: 83; Mü’minûn Sûresi: 109, 118.

2 Mü’minûn Sûresi: 31; Saffât Sûresi: 125.

3 O herşeyi en güzel şekilde yarattı. (Secde Sûresi: 7.)