Sözler Otuz İkinci Söz

Üçüncü Mevkıf

Şu Üçüncü Mevkıf İki Noktadır. O da İki Mebhastır.
Birinci Mebhas
sırrınca, herşeyden Cenâb-ı Hakka karşı pencereler hükmünde çok vecihler var. Bütün mevcudâtın hakàikı, bütün kâinatın hakikati, esmâ-i İlâhiyeye istinad eder. Herbir şeyin hakikati, bir isme veyahut çok esmâya istinad eder. Eşyadaki san’atlar dahi, herbiri birer isme dayanıyor. Hattâ, hakiki fenn-i hikmet Hakîm ismine ve hakikatli fenn-i tıb Şâfi ismine ve fenn-i hendese Mukaddîr ismine, ve hâkezâ, herbir fen bir isme dayandığı ve onda nihayet bulduğu gibi, bütün fünûn ve kemâlât-ı beşeriye ve tabakàt-ı kümmelîn-i insaniyenin hakikatleri, esmâ-i İlâhiyeye istinad eder. Hattâ, muhakkikîn-i evliyânın bir kısmı demişler: "Hakiki hakàik-ı eşya, esmâ-i İlâhiyedir. Mahiyet-i eşya ise, o hakàikın gölgeleridir. Hattâ, birtek zîhayat şeyde, yalnız zâhir olarak yirmi kadar esmâ-i İlâhiyenin cilve-i nakşı görünebilir."
Şu ince ve dakîk ve pek büyük ve geniş hakikati bir temsil ile fehme takrîbe çalışacağız. İki üç ayrı ayrı elek ile elemek sûretinde tahlil edeceğiz. Ne kadar uzun beyân etsek, yine kısadır; usanmamak gerek. Şöyle:
Nasıl ki, gayet mâhir bir tasvirci ve heykeltraş bir zât, gayet güzel bir çiçekle ve insan cins-i latîfinden gayet güzel bir hasnânın sûret ve heykelini yapmak istese, evvelâ o iki şeyin umumi şekillerini bâzı hatlarla tâyin eder. Şu tâyini, bir tanzim iledir, bir takdîr ile yapıyor. Hendeseye istinâden hudud tâyin ediyor. Şu tanzim ve takdîr, bir hikmet ve ilim ile yapıldığını gösteriyor. Demek, tanzim ve tahdit fiilleri, ilim ve hikmet pergeliyle dönüyor. Öyle ise, tanzim ve tahdit arkasında ilim ve hikmet mânâları hükmediyor. Öyle ise, ilim ve hikmet pergeli, kendini gösterecek.
İşte, kendini gösterdi ki, o hududlar içinde, göz, kulak, burun, yaprak ve incecik püskülcükler gibi şeylerin tasvirine başladı. Şimdi görüyoruz ki, içindeki pergelin harekâtıyla tâyin edilen âzâlar, san’atkârâne ve inâyetkârâne düşüyor. Öyle ise, o ilim ve hikmet pergelini çeviren, arkada sun’ ve inâyet mânâları var; hükmediyorlar ve

Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi: 44.)