bütün mat’umâtın ezvâkını anlamakla, gayet mütenevvi’ bir şükr-ü mânevî ile vazife görür.
Ve hâkezâ, bütün cihazât-ı insaniyenin ve kalb ve akıl ve ruh gibi büyük ve mühim letâifin böyle ayrı ayrı vazifeleri, lezzetleri ve elemleri vardır.
İşte, Cenâb-ı Hak ve Hakîm-i Mutlak, bu insanda istihdam ettiği bu cihazâtın, elbette herbirerlerine lâyık ücretlerini verecektir. O müteaddit enva-ı muhabbetin sâbıkan beyân edilen dünyadaki muaccel neticelerini herkes vicdan ile hisseder. Ve bir hads-i sâdık ile ispat edilir. Âhiretteki neticeleri ise, katiyen vücudları ve tahakkukları, icmâlen Onuncu Sözün on iki hakikat-i kàtıâ-i sâtıasıyla ve Yirmi Dokuzuncu Sözün altı esâs-ı bâhiresiyle ispat edildiği gibi, tafsîlen
olan Kur’ân-ı Hakîmin âyât-ı beyyinâtıyla tasrih ve telvih ve remz ve işârâtıyla katiyen sabittir. Daha uzun bürhanları getirmeye lüzum yok. Zâten başka Sözlerde ve Cennete dâir Yirmi Sekizinci Sözün Arabî olan İkinci Makamında ve Yirmi Dokuzuncu Sözde çok bürhanlar geçmiştir.
Birinci İşaret
Leziz taamlara, hoş meyvelere şâkirâne muhabbet-i meşrûanın uhrevî neticesi, Kur’ân’ın nassıyla, Cennete lâyık bir tarzda leziz taamları, güzel meyveleridir ve o taamlara ve o meyvelere müştehiyâne bir muhabbettir. Hattâ dünyada yediğin meyve üstünde söylediğin Elhamdülillâh kelimesi, Cennet meyvesi olarak tecessüm ettirilip, sana takdim edilir. Burada meyve yersin, orada elhamdülillâh yersin! Ve ni’mette ve taam içinde in’âm-ı İlâhîyi ve iltifat-ı Rahmânîyi gördüğünden, o lezzetli şükr-ü mânevî, Cennette gayet leziz bir taam sûretinde sana verileceği, hadîsin nassıyla, Kur’ân’ın işârâtıyla ve hikmet ve rahmetin iktizâsıyla sabittir.
İkinci İşaret
Dünyada meşrû bir sûrette nefsine muhabbet, yani, mehâsinine binâ edilen muhabbet değil, belki noksaniyetlerini görüp tekmil etmeye binâ edilen şefkat ile onu terbiye etmek ve onu hayra sevk etmek neticesi, o nefse lâyık mahbubları Cennette veriyor. Nefis, mâdem dünyada hevâ ve hevesini Cenâb-ı Hak yolunda hüsn-ü istimâl etmiş, cihazâtını, duygularını hüsn-ü sûretle istihdam etmiş; Kerîm-i Mutlak, ona dünyadaki meşrû ve ubûdiyetkârâne muhabbetin neticesi olarak, Cennette, Cennetin yetmiş ayrı ayrı enva-ı zînet ve letâfetinin numûneleri olan yetmiş muhtelif hulleyi giydirip, nefisteki bütün hasseleri memnun edecek, okşayacak yetmiş envâ-ı hüsün ile vücudunu süslendirip, herbiri ruhlu küçük birer Cennet hükmünde olan hûrileri o dâr-ı bekàda vereceği, pekçok âyât ile tasrih ve ispat edilmiştir.
En doğru söz ve en beliğ nizam, hakîki mülk sahibi ve sonsuz ilim sahibi olan Allah’ın kelâmıdır. (Hadîslerden derlenmiştir. Meselâ Feyzü’l-Kadîr, 2:175.)