Yirmi Beşinci Söz
Mu’cizât-ı Kur’âniye Risâlesi
Elde Kur’ân gibi bir mu’cize-i bâkî varken, başka bürhan aramak aklıma zâid görünür.
Elde Kur’ân gibi bir bürhan-ı hakikat varken, münkirleri ilzam için gönlüme sıklet mi gelir?
İhtar
[Şu Sözün başında Beş Şûleyi yazmak niyet ettik. Fakat Birinci Şûlenin âhirlerinde eski hurufâtla tâb etmek için gayet sür’atle yazmaya mecbur olduk. Hattâ bâzı gün yirmi otuz sayfayı iki üç saat içinde yazıyorduk. Onun için Üç Şûleyi ihtisâren, icmâlen yazarak İki Şûleyi de şimdilik terk ettik. Bana âit kusurlar ve noksaniyetler ve işkâl ve hatâlara nazar-ı insaf ve müsâmaha ile bakmalarını ihvanlarımızdan bekleriz.]
Bu Mu’cizât-ı Kur’âniye Risâlesindeki ekser âyetlerin herbiri, ya mülhidler tarafından medâr-ı tenkit olmuş veya ehl-i fen tarafından itiraza uğramış veya cinnî ve insî şeytanların vesvese ve şüphelerine mâruz olmuş âyetlerdir. İşte bu Yirmi Beşinci Söz öyle bir tarzda o âyetlerin hakikatlerini ve nüktelerini beyân etmiş ki, ehl-i ilhad ve fennin kusur zannettikleri noktalar i’câzın lemeâtı ve belâgat-ı Kur’âniyenin kemâlâtının menşe’leri olduğu, ilmî kaideleriyle ispat edilmiş. Bulantı vermemek için onların şüpheleri zikredilmeden cevab-ı katî verilmiş.
gibi, yalnız Yirminci Sözün Birinci Makamında, üç dört âyette şüpheleri söylenmiş.
Hem bu Mu’cizât-ı Kur’âniye
Güneş döner (Yâsin Sûresi: 38) • Dağları birer kazık yapmadık mı? (Nebe Sûresi: 7.)