Sözler Yirmi Dokuzuncu Söz

Melâikenin ibâdâtı, hem gayet muntazamdır, mükemmeldir, hem gayet küllîdir, geniştir.
Ve şu hakikatin sûreti ise şudur ki: Bâzı büyük mevcudât-ı cismâniye vardır ki, kırk bin baş, kırk bin tarz ile vezâif-i ubûdiyeti yapar. Meselâ, semâ güneşlerle, yıldızlarla tesbihât yapar. Zemin, tek bir mahlûk iken, yüz bin baş ile, her başta yüz binler ağız ile, her ağızda yüz binler lisân ile vazife-i ubûdiyeti ve tesbihât-ı Rabbâniyeyi yapıyor. İşte, küre-i arza müekkel melek dahi, âlem-i melekûtta şu mânâyı göstermek için öyle görülmek lâzımdır. Hattâ, ben mutavassıt bir bâdem ağacı gördüm ki, kırka yakın, baş hükmünde büyük dalları var. Sonra bir dalına baktım; kırka yakın, dili hükmünde küçük dalları var. Sonra, o küçük dalının bir diline baktım; kırk çiçek açmıştır. O çiçeklere nazar-ı hikmetle dikkat ettim; herbir çiçek içinde kırka yakın incecik, muntazam püskülleri renkleri ve san’atları gördüm ki, her biri Sâni-i Zülcelâlin ayrı ayrı birer cilve-i esmâsını ve birer ismini okutturuyor. İşte hiç mümkün müdür ki, şu bâdem ağacının Sâni-i Zülcelâli ve Hakîm-i Zülcemâli, bu câmid ağaca bu kadar vazifeleri yükletsin; onun mânâsını bilen, ifade eden, kâinata ilân eden, dergâh-ı İlâhiyeye takdim eden, ona münâsip ve ruhu hükmünde bir melek-i müekkeli ona bindirmesin?
Ey arkadaş! Şuraya kadar beyânâtımız, kalbi kabule ihzâr etmek ve nefsi teslime mecbur etmek ve aklı izana getirmek için bir mukaddeme idi. Eğer o mukaddemeyi bir derece fehmettin ise, melâikelerle görüşmek istersen, hazır ol. Hem evhâm-ı seyyieden temizlen. İşte, Kur’ân âlemi kapıları açıktır. İşte, Kur’ân cenneti -1-’dır; gir bak. Melâikeyi o cennet-i Kur’âniye içinde güzel bir sûrette gör. Her bir âyet-i tenzîl, birer menzildir. İşte şu menzillerden bak:
-2-

1 Kapıları ardına kadar açık

2 Yemin olsun peş peşe gönderilen meleklere. • Ve rüzgâr gibi esip her tarafa yayılanlara. • Ve bulutları yeryüzüne dağıtanlara. • Ve hak ile bâtılı ayıranlara. • peygamberlere vahiy getirenlere. (Mürselât Sûresi: 1-5.)
Yemin olsun kâfirin ruhunu tâ derinliklerinden şiddetle söküp alanlara. • Ve müminin ruhunu kolaylıkla alanlara. • Ve suda yüzercesine gökten inenlere. • Ve Allah’ın emrini yerine getirmek için yarışanlara. • Ve emrolundukları işi tanzim ve tedbîr edenlere. (Nâziât Sûresi: 1-5.)
Melekler ve Cebrâil o gece Rablerinin izniyle yeryüzüne inerler. (Kadir Sûresi: 4.)
Başında ise Allah’ın emrine karşı gelmeyen ve verilen emri yerine getiren haşin ve şiddetli melekler vardır. (Tahrîm Sûresi: 6.)