Sözler Yirmi Dördüncü Söz

Yeryüzünün tarlasında nebâtâtın her bir tâifesi, lisân-ı hal ve istidad diliyle Fâtır-ı Hakîmden suâl ediyorlar, duâ ediyorlar ki, "Yâ Rabbenâ! Bize kuvvet ver ki, yeryüzünün herbir tarafında tâifemizin bayrağını dikmekle, saltanat-ı Rubûbiyetini lisânımızla ilân edelim; ve rûy-i arz mescidinin herbir köşesinde Sana ibâdet etmek için bize tevfîk ver ve meşhergâh-ı arzın her bir tarafında Senin Esmâ-i Hüsnânın nakışlarını, Senin bedî ve antika sanatlarını kendi lisânımızla teşhir etmek için bize bir revac ve seyahate iktidar ver" derler.
Fâtır-ı Hakîm onların mânevî duâlarını kabul edip-ki, bir tâifenin tohumlarına kıldan kanatçıklar verir-her tarafa uçup gidiyorlar, tâifeleri nâmına esmâ-i İlâhiyeyi okutturuyorlar-ekser dikenli nebâtât ve bir kısım sarı çiçeklerin tohumları gibi. Ve bir kısmına da, insana lâzım veya hoşuna gidecek güzel et veriyor, insanı ona hizmetkâr edip her tarafa ekiyor. Bâzı tâifelerine de, hazmolmayacak sert bir kemik üstünde hayvanlar yutacak bir et veriyor ki; hayvanlar onu çok taraflara dağıtıyorlar. Bâzılara da çengelcikleri verip; her temas edene yapışıyor, başka yerlere giderek tâifesinin bayrağını dikerler, Sâni-i Zülcelâlin antika sanatını teşhir ediyorlar. Ve bir kısmına da, acı düğelek denilen nebâtât gibi, saçmalı tüfek gibi bir kuvvet verir ki, vakti geldiği zaman onun meyvesi olan hıyarcık düşer, saçmalar gibi bir kaç metre yerlere tohumcuklarını atar, zer’ eder, Fâtır-ı Zülcelâlin zikir ve tesbihini kesretli lisânlarla söylettirmeye çalışırlar; ve hâkezâ, kıyas et.
Fâtır-ı Hakîm ve Kàdir-i Alîm kemâl-i intizamla, herşeyi güzel yaratmış, güzel teçhiz etmiş, güzel gàyelere tevcih etmiş, güzel vazifelerle tavzif etmiş, güzel tesbihât yaptırıyor, güzel ibâdet ettiriyor. Ey insan! İnsan isen, şu güzel işlere tabiatı, tesadüfü, abesiyeti, dal karıştırma; çirkin etme, çirkin yapma, çirkin olma.
Dördüncü kısım, insandır. Şu kâinat sarayında bir nevi hademe olan insanlar, hem melâikeye benzer, hem hayvanâta benzer. Melâikeye, ubûdiyet-i külliyede, nezâretin şümûlünde, mârifetin ihâtasında, Rubûbiyetin dellâllığında meleklere benzer; belki insan daha câmi’dir. Fakat, insanın şerîre ve iştihâlı bir nefsi bulunduğundan, melâikenin hilâfına olarak, pek mühim terakkiyât ve tedenniyâta mazhardır. Hem, insan, amelinde nefsi için bir haz ve zâtı için bir hisse aradığı için, hayvana benzer.
Öyle ise, insanın iki maaşı var: Biri cüz’îdir, hayvanîdir, muacceldir; ikincisi melekîdir, küllîdir, müecceldir. Şimdi, insanın vazifesiyle maaşı ve terakkiyât ve tedenniyâtı, geçen yirmi üç adet Sözlerde kısmen geçmiştir; hususan On Birinci ve Yirmi Üçüncüde daha ziyâde beyân edilmiş. Onun için şurada ihtisar ederek kapıyı kapıyoruz. Erhamü’r-Râhimînden rahmet kapılarını bize açmasını ve şu sözün tekmîline tevfîkını refîk eylemesini niyaz ile, kusurumuzun ve hatâmızın afvını talep ile hatmediyoruz.
Beşinci Dal
Beşinci Dalın "Beş Meyve"si var.
Birinci Meyve: Ey nefisperest nefsim, ey dünyaperest arkadaşım! Muhabbet, şu kâinatın bir sebeb-i vücududur, hem şu kâinatın râbıtasıdır, hem şu kâinatın