İkinci Nükte
Benim bekama bedel, İlah-ı Baki, Halık-ı Baki, Mucid-i Baki, Fatır-ı Baki, Malik-i Baki, Şahid-i Baki, Mabud-u Baki ve öldükten sonra beni diriltecek Bais-i Baki olan Allahım bana yeter. O halde, benim vücudumun zevale gitmesinin önemi yok. Bundan dolayı hüzün, teessüf ve tahassür çekmemeliyim. Çünkü, Mücidim bakidir ve esmasıyla her vakit icad eder. Şahsımda hiçbir sıfat yoktur ki, Onun baki olan isimlerinden birinin şuaı olmasın. Binaenaleyh, o sıfatın fena ve zevali, onun için bir idam değildir. Çünkü, o, ilim dairesinde mevcuddur ve Halıkınca baki ve meşhuddur.
Ve keza, beka ve ondan alınacak lezzet olarak, Onun baki isimlerinin bir aynası durumundaki mahiyetimde temessül eden baki İlahım olduğuna dair ilmim, izanım, şuurum ve imanım bana yeter. Benim hakikat-i mahiyetim, ancak o ismin bir gölgesi olabilir. O ismin benim hakikatimin aynasında temessül etmesi sırrıyla, öz hakikatim sevimli hale geldi. Kendisi için değil, belki kendisine yansıyan
ismin sırrıyla, onda temessül edenin bekası, onun için çeşitli yönden bekadır.
Üçüncü Nükte:
`Allah bize yeter. O ne güzel vekildir." Çünkü, O öyle bir Vâcibü’l-Vücuddur ki, akıp giden mevcudat, ancak Onun icad ve varlığının tecelliyatının tazelenen aynalarıdır. Onunla, Ona intisap etmekle ve Onu tanımakla hadsiz varlık nurları kazanılır; Onsuz ise sınırsız yokluk karanlıklarına düşülür ve ayrılık elemleri çekilir.
Bu akıp giden mevcudat, aynalardan ibarettir. Bunlar, yok oluş ve ayrılıklarındaki itibarı değişiklikle tazeleniyorlar; fakat, altı vecihle baki kalıyorlar.
· Birincisi: O güzel manaları ve misali hüviyetleri beka buluyor.
· İkincisi: Suretleri misali levhalarda baki kalıyor.
· Üçüncüsü: Uhrevi semereleri bakileşiyor.
Dördüncüsü: Rabbine yaptığı tesbihatının beka bulması ki, kendisi için temessül ediyor ve bir nevi varlık oluyor.
Beşincisi: İlim dairelerinde ve ebedi manzaralarda baki kalıyor.
Altıncısı: Ruhlu varlıklar ise, ruhları beka buluyor.
Varlıkların ölüm, yokluk, ayrılık, adem, görünme ve sönmelerindeki farklı vazifeleri ancak esma-i İlahiyenin gerektirdiği vaziyetleri göstermekten ibarettir. Bu vazife sırrından dolayıdır ki, mevcudat, ölüm, hayat, varlık ve yoklukla dalgalanan gayet süratle akan bir nehri andırır. Bu vazifeden bir daimi faaliyet ve bir sürekli Hallakıyet tezahür eder. O halde benim ve herkesin şöyle demesi gerekir:
"Hasbünallahü ve nimel-vekil: Yani, Vâcibü’l-Vücudun eserlerinden bir eser oluşum, varlık olarak bana yeter. Bu nurlu ve ayna olan vücudun bir an-ı seyyalesi, benim için geçici ve neticesiz olan milyonlarca sene yaşamaktan daha iyidir.