Şuâlar Eddâi

münasebetiyle, o devrin allâmeleri olan İstanbul âlimleri, Bediüzzaman olan müellif-i muhtereme sorarak, şimdi ismi Beşinci Şua olan eserde görülmekte olan o zamanki bu hadisin tevilen cevaplarını o ehemmiyetli âlimlerin kabul edip itiraz edememeleriyle sahih olduğu kat’î sabittir.
Hem yalnız Risale-i Nur’un bu kısmı değil, bütün hakikatleri ve dersleri hiçbir hakikî İslâm âliminin itiraz edemeyeceği kadar kuvvetli hakikatlerdir ki, Diyanet Riyaseti başta olarak bütün memleketteki hakikî âlimler kabul ve tâzime, tâ devr-i Meşrutiyetten beri mecbur kalmışlar. O hakikatleri ve o kuvvetli bürhanları, ismi âlim olan ve hakikat ilminde bîbehre bir iki ferdin itiraz ve iddiası çürütemez. Hem gayet gülünç olur. Maddî ve mânevî menâfii zâhir olan ve vatanın her tarafında ve her sınıf halk tabakasında hayat-ı bâkiyelerini idamdan kurtarmak için takdirle okunan ve onunla imanlarını kurtardıklarından, müellif-i muhteremine ebedî minnettar kalan binlerle vatandaşın faydalandığı Kur’ân ve iman hakikatlerine meftun olarak, müellifine bir şükran borcu olarak bir mektup yazmak ve sebeb-i itham olan hadisin inkâr edilmeyen hakikatlerine istinad ederek bazı ef’âl ve âsâra nazar edip hadisin mazharı olan bu memlekette zuhur etmiş gibi bakmak ve böyle bir zanna düşerek ve birçok İslâm âlimlerinin ihbaratına dayanarak bazı hataların tâmiri cihetine gidilmesini bir fütuhat-ı Kur’âniye kabul edip izhar-ı şâdümânî eylemek ve bu görüş ve nokta-i nazarını eserleriyle tefeyyüz ettiği bir Üstada mahremâne arz etmek, vatan ve milletin anarşiliğe ve dolayısıyla bütün dünyayı titreten kızıl tehlikenin kucağına düşmemesini temenni etmek rejime bir hıyanet midir? İnkılâba dil uzatmak mıdır? Ve o takdire ve tebcîle çok elyak ilim adamını aynı iftiralardan birkaç mahkeme teberri ettirdiği halde, aynı mevzularla zan altına alıp kimsesiz ve çok ihtiyar ve münzevî olduğu halde tevkif ve tecrid ederek taht-ı muhakemeye alıp bizim de bu ilmî nokta-i nazarımızı ve imanımızı kurtarmak için çalışmalarımızı bir suç telâkki edip onun güya devletin emniyetini ihlâl suçuna delil ve bürhan göstermek hangi vicdanın âdilâne kararıdır? Mahkemenizden soruyorum, vicdanınıza bırakıyorum.
3. "Bediüzzaman’ın resimlerini mukaddes birşeymiş gibi taşımak ve mektubatını toplamak ve mektuplaşmak" diye olan sebeb-i ithama gelince: Hayat-ı mâneviye ve bâkiyemi idamdan kurtarmaya ve maddî hayatın lezzet ve saadetini tattırmaya ve benim gibi binlerle fertlerin imanlarının kurtulmasına eserleriyle vesile olan bir âlim-i küll ve bir müellif-i muhteremin, değil basit bir resmini taşımak, altın ve mücevheratla süsleyerek taşımak ve ona tebrik ve mektup göndermek ve onu sevenlerle tanışmak, beşeriyetin her ferdi gibi benim de bir hakkımdır. Bu hukukumun bir suç konusu olacağını zannetmiyor ve son söz olarak diyorum ki: Vatan ve millete ve insanlık câmiasına hizmet edebilmek için, "Hakîm kimdir? Başına gelen" fehvasınca, iki vilâyetin ve birçok kazaların zabıtasının dahi şehadet edebileceği şekilde, serserilikten, şahıslarını bu Nur Risaleleriyle kurtarıp başkalarını da kurtarmaya vesile olan Nur şakirtlerinin uzun senelerden beri