Şuâlar Eddâi

sonra birisi geldi, dedi: "Ya Resulallah, yetmiş yaşında bulunan filân münafık vefat etti, Cehenneme gitti." 1 Peygamberin yüksek belîğâne kelâmının tevilini gösterdi.
İhtar : Hakaik-i imaniyeye girmeyen cüzî hâdisât-ı istikbaliye nazar-ı Nübüvvette ehemmiyetsizdir.
Üçüncü nokta: İki Nüktedir.
Birincisi: Teşbihler ve temsiller suretinde rivayet edilen bir kısım hadisler, mürûr-u zamanla avâmın nazarında hakikat telâkki edildiğinden, vâkıa mutabık çıkmıyor. Ayn-ı hakikat olduğu halde, vâkıa mutabakatı görünmüyor. Meselâ, Hamele-i Arş gibi arzın hamelesinden olan "Sevr" ve "Hut" namında ve misalinde iki melâike, koca bir öküz ve pek büyük bir balık tasavvur edilmiş.
İkincisi: Bir kısım hadisler İslâmların ekseriyeti noktasında veya hükûmet-i İslâmiyenin veya merkez-i hilâfetin nokta-i nazarında vürud ettiği halde, umum ehl-i dünyaya şamil zannedilmiş ve bir cihette hususî bulunduğu halde, küllî ve âmm telâkki edilmiş. Meselâ rivayette vardır ki, "Bir zaman gelecek, Allah Allah diyen kalmayacak."2 Yani, "Zikirhaneler kapanacak ve Türkçe ezan ve kamet okunacak" demektir.
Dördüncü nokta: Ecel ve mevt gibi umur-u gaybiye çok hikmet ve maslahat cihetiyle gizli kaldığı misilli, dünyanın sekeratı ve mevti ve nev-i beşerin ve cins-i hayvanın eceli ve vefatı olan kıyamet dahi çok maslahatlar için gizlenilmiş.
Evet, eğer ecel vakti muayyen olsaydı, yarı ömür gaflet-i mutlaka içinde ve yarıdan sonra, darağacına asılmak için her gün bir ayak daha onun tarafına atılmakla dehşet-i mutlaka içinde, havf ve recanın muvazene-i maslahatkârâne ve hakîmânesi bozulduğu gibi; aynen öyle de, dünyanın eceli ve sekeratı olan kıyamet vakti muayyen olsaydı, kurûn-u ûlâ ve vustâ fikr-i âhiretten pek az müteessir olacaktı. Ve kurûn-u uhrâ, dehşet-i mutlaka içinde bulunup ne hayat-ı dünyeviyenin lezzeti ve kıymeti kalır ve ne de havf ve reca içinde ihtiyar ile itaatkârâne olan ubudiyetin ehemmiyeti ve hikmeti bulunurdu. Hem eğer muayyen olsa, bir kısım hakaik-i

1 Müslim: Cennet, 31, Hadis No: 2844; Müsned, 3:341, 346.

2 Tirmizi, Fiten: 35; el-Hâkim, el-Müstedrek: 4:494; İbn-i Hibban, Sahih: 8:299.