Dördüncü kelime-i kudsiye,
’dir. Risale-i Nurun çok hakikatleri namaz tesbihatında ihtar edilmesi hikmetiyle, hem Fatihanın, hem teşehhüdün kelimelerinin hakikatlerini kısa işaretlerle beyan etmeye adeta ihtiyarsız sevk edildim.
İşte, Mirac-ı Muhammedide (a.s.m.) denilen
kelime-i kudsiyesi, ehl-i marifet ve iman ve külli şuur sahibi olan ins ve cin ve melek ve ruhanilerin, kâinatı güzel tayyibeleri ve haseneleri ve ubudiyetleriyle güzelleştiren ve güzellerin alemine bakan ve sermedi Cemil-i Mutlakın hadsiz cemal ve güzelliklerini ve kâinatı süslendiren isiınlerinin daimi güzelliklerini tam bilen ve aşk ve şevkle külli ubudiyetler ile mukabele eden ve parlak iman ve geniş marifetler ve medh ü senaların revaih-i tayyibe ve hoş kokularıyla Halıklarına karşı o hadsiz tayyibatlar manasıyla Miracda söylenmiş sırrıyla, teşehhüdde bütün ümmet, hergün usanmadan o kudsi kelime-i tayyibeyi tekrar ederler. Evet, bu kâinat, nihayetsiz bir hüsün ve cemal-i seımedinin ayinesidir. Ve cilveleri ve kâinattaki bütün cemal ve kemal ve güzellikler, o sermedi hüsünden gelir ve ona intisapla güzelleşir, kıymeti yükselir. Yoksa, karma karışık bir virane, bir hüzüngah olur. Ve o intisap ise, saltanat-ı uluhiyetin dellalları ve ilancıları olan ins ve melek ve ruhanilerin marifet ve tasdikleriyle anlaşılır. Hatta o dellalların güzel ve tatlı hamdlerini ve senalarını ve Mabuduna medihlerini ve onlann kelimelerini her tarafa neşir ve Arş-ı Azamın canibine sevk etmek için, hava unsurunun zerreleri emirber neferler, küçücük diller ve kulaklar gibi o güzel kelimeleri dergah-ı Uluhiyete takdim etmek için o pek harika vaziyet-i acibe havaya verildiğine kuvvetli bir ihtimal var diye kalbime geldi.
İşte, ins ve melek, nasıl ki imanları ve ubudiyetleriyle Mabud-u Zülcelali bildiriyorlar; öyle de, o Hakim-i Zülcelal dahi, o ilancılara verdiği çok cami istidatlarla, pek harika cihazlarla ve dekaik-ı ilmiyeleriyle herbirisini bütün kâinatla alakadar bir küçük kâinat hükmüne getirmekle, Kendini pek parlak bir tarzda bildiriyor. Mesela, insanın küçücük kafasında ceviz kadar bir yerde kuvve-i hafıza, kuvve-i hayaliye, kuvve-i müfekkire gibi müteaddit, acib makineleri yaratmak ve kuvve-i hafızayı bir büyük kütüphane hükmüne getirmekle, ilm-i ezelinin cilvesiyle, güneş gibi Kendini gösteriyor "
Haşiye
Şimdi, sabıkan zikredilen ve ilm-i muhitin külli hüccetlerine işaret eden ve bir geniş hüccet olarak hadsiz bürhanları ihtiva eden ve on beş delil ile ilm-i muhiti gösteren Arabi parçanın gayet kısa bir mealine ve bir nevi tercümesine işaret ederiz:
Haşiye: Pek şiddetli hastalığım müsaade etmiyor; Hüsrev’in tercüme vazifesine yalnız bir mehaz ve yardımdır.