ihtimali nazar-ı dikkate alınabilir" demişler. Onların bu ihtimalini esasıyla çürüten, ellerine geçen ve bütün akılları geri bırakan Nur Risaleleri ve bütün avukatlara hayret veren Müdafaa ve Meyve Risaleleri kâfi ve vâfi bir cevaptır. Ben çok şükrediyorum ki, bir hadîs-i şerifin mazhariyeti bu ihtimalle bana verilmiş.
Hem o ehl-i vukuf, bütün kardeşlerimizi ve beni tam tebrie edip derler: "Said’in âlimâne ve vâkıfâne eserlerine iman ve âhiretleri için bağlanmışlar; hiçbir cihette hükümete karşı bir suikastlarına dair bir sarahat ve bir emâre, ne muhaberelerinde ve ne de kitap ve risalelerinde bulmadık" diye o hey’etin ittifakıyla karar verip biri filozof Necati, biri Yusuf Ziya (âlim), biri de filozof Yusuf namlarında imza etmişler.
Lâtif bir tevâfuktur ki, biz bu hapse kendimiz hakkında bir medrese-i Yusufiye ve Meyve Risalesi onun meyvesidir dediğimiz gibi, bu iki Yusuf dahi perde altında "Biz dahi o medrese-i Yusufiyedeki derse hissedarız" lisan-ı halleriyle ifade etmeleridir. Hem cezbeye lâtif bir delilleridir ki, Otuz Üçüncü Söz ve otuz üç pencereli Otuz Üçüncü Mektup gibi tabirleri, hem kendi kedisinin "Yâ Rahîm, yâ Rahîm" tesbihini işitmesi, hem kendini bir mezar taşı görmesi, cezbe ve hallüsinasyon ihtimaline delil göstermeleridir.
Said Nursî
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Madem biz, çok emârelerle inayet altındayız. Ve madem gayet çok ve insafsız düşmanlara karşı Risale-i Nur mağlûp olmadı, maarif vekilini ve Halk Fırkasını bir derece susturdu. Ve madem bu kadar geniş bir sahada ve meselemizi pek ziyade i’zam ile hükûmeti telâşa düşürenler, herhalde iftiralarını ve yalanlarını bir derece setretmeye bahanelerle çalışacaklar. Elbette bize lâzım: Kemâl-i teslimiyetle sabır ve temkinde bulunmak ve bilhassa inkisar-ı hayale düşmemek ve bazen ümidin hilâf-ı zuhuruyla meyus olmamak ve muvakkat fırtınalarla sarsılmamak.
Evet, gerçi inkisar-ı hayal, ehl-i dünyada kuvve-i mâneviyelerini ve şevklerini kırar; fakat meşakkat ve mücahede ve sıkıntıların altında inayet ve rahmetin iltifatlarını gören Risale-i Nur şakirtlerine inkisar-ı hayal, gayretlerini ve ileri atılmasını ve ciddiyetlerini takviye etmek lâzım geliyor.
Kırk sene evvel ehl-i siyaset, bana bir cinnet-i muvakkate isnadıyla tımarhaneye sevkettiler. Ben onlara dedim: Sizin akıllılık dediğinizin çoğunu ben akılsızlık biliyorum, o çeşit akıldan istifa ediyorum,
kaidesini sizlerde görüyorum demiştim. Şimdi dahi beni ve kardeşlerimi şiddetli bir
Herkes delidir. Fakat boş şeylerle meşgul olma nisbetinde delilik derecesi de artar.