İşte bu derece bürhanda vuzuh, parlaklık, Kur’ân’ın rumuz-u i’câzındandır. Gelecek âyet bunu ispat edecektir.
Zira kudret zâtiyedir. Acz tahallül edemez. Melekûtiyeti taallûk eder. Mevâni tedahül edemez. Nispeti kanûnîdir. Cüz ve küll, cüz’î ve küllî hükmüne geçer.
BİRİNCİ NOKTA:
Kudret-i ezeliye, Zât-ı Akdese lâzıme-i zaruriye, nâşie-i zâtiyedir. Acz, zıddı olduğundan, bizzarure, zaruriye-i zâtiyeyle, zıddının melzumu olan zâta ârız olmaz.
Madem zâta ârız olamaz; kudrete bizzarure tahallül edemez.
Madem ki tahallül edemez; kudrette meratip, bizzarure, olamaz. Zira meratibin vücudu, ezdadın tedahuliyledir. Meselâ, hararette meratip, burudetin tahallülüyledir. Hüsündeki derecat, kubhun tedahüliyledir. Ve helümme cerrâ...
Mümkinatta hakikî lüzum-u zâti-i tabiî olmadığından, kâinatta ezdad birbirine girebilmiş.