Asa-yı Musa — On Birinci Hüccet-i Îmaniye(Yirmi İkinci Sözün Birinci Makamı)

bakırı, gümüşü, altını gaybî avucuna aldı, bir et parçası Hâşiye 4 yaptı. Bak, gör!
İşte, ey akılsız adam, bu işler öyle bir Zâta mahsustur ki, bütün bu memleket, bütün eczâsıyla onun mucize-i kuvveti altında duruyor, her arzusuna râm oluyor!
Üçüncü Bürhan
Gel, bu müteharrik antika
Hâşiye 5 sanatlarına bak. Her birisi öyle bir tarzda yapılmış; âdeta bu koca sarayın bir küçük nüshasıdır. Bütün bu sarayda ne varsa, o küçücük müteharrik makinelerde bulunuyor.
Hiç mümkün müdür ki, bu sarayın ustasından başka birisi gelip, bu acîb sarayı küçük bir makinede derc etsin? Hem hiç mümkün müdür ki, bir kutu kadar bir makine, bütün bir âlemi içine aldığı halde, tesadüfî veyahut abes bir iş içinde bulunsun?
Demek, bütün gözün gördüğü ne kadar antika makineler var, o gizli Zâtın birer sikkesi hükmündedirler. Belki birer dellâl, birer ilânnâme hükmündedirler. Lisân-ı halleriyle derler ki: "Biz öyle bir Zâtın sanatıyız ki, bütün bu âlemimizi, bizi yaptığı ve suhûletle icad ettiği gibi kolaylıkla yapabilir bir Zâttır."
Dördüncü Bürhan
Ey muannid arkadaş! Gel, sana daha acîbini göstereceğim. Bak, bu memlekette bütün bu işler, bu şeyler değişti, değişiyor, bir hâlette durmuyor. Dikkat et ki, bu gördüğümüz câmid cisimler, hissiz kutular, birer hâkim-i mutlak sûretini aldılar. âdetâ her bir şey bütün eşyaya hükmediyor. İşte, bu yanımızdaki bu makineye bak.
Hâşiye 6 Güyâ emrediyor. İşte onun tezyinâtına ve işlemesine lâzım levâzımât ve maddeler, uzak yerlerden koşup geliyorlar. İşte, oraya bak: O şuursuz cisim, Hâşiye 7 güyâ bir işaret ediyor; en büyük bir cismi kendine hizmetkâr ediyor, kendi işlerinde çalıştırıyor.
Daha başka şeyleri bunlara kıyas et. Âdetâ her bir şey, bütün bu âlemdeki hilkatleri musahhar ediyor. Eğer o gizli Zâtı kabul etmezsen, bütün bu memleketteki taşında, toprağında, hayvanında, insana benzer mahlûklarda o zâtın bütün hünerlerini, sanatlarını, kemâlâtlarını, birer birer, o şeylere vereceksin. İşte, aklın uzak gördüğü birtek mu’ciznümâ Zâtın bedeline, milyarlar onun gibi mu’ciznümâ, hem birbirine zıd, hem birbirine misil, hem birbiri içinde bulunsun; bu intizam bozulmasın, ortalığı karıştırmasınlar. Halbuki, bu koca memlekette iki parmak karışsa, karıştırır. Çünkü bir köyde iki müdür, bir şehirde

Hâşiye 4
Unsurlardan cism-i hayvanîyi halk ve nutfeden zîhayatı icad etmeye işarettir.

Hâşiye 5
Hayvanlara ve insanlara işarettir. Zîrâ, hayvan şu âlemin küçük bir fihristesi ve mahiyet-i insaniye şu kâinatın bir misâl-i musağğarı olduğundan, âdetâ âlemde ne varsa, insanda numûnesi vardır.

Hâşiye 6
Makine, meyvedar ağaçlara işarettir. Çünkü, yüzer tezgâhları, fabrikaları incecik dallarında taşıyor gibi, hayretnümâ yaprakları, çiçekleri, meyveleri dokuyor, süslendiriyor, pişiriyor, bizlere uzatıyor. Halbuki, çam ve katran gibi muhteşem ağaçlar, kuru bir taşta tezgâhını atmış, çalışıp duruyorlar.

Hâşiye 7
Hububâta, tohumlara, sineklerin tohumcuklarına işarettir. Meselâ, bir sinek, bir karaağacın yaprağında yumurtasını bırakır; birden, o koca karaağaç, yapraklarını o yumurtalara bir rahm-ı mâder, bir beşik ve bal gibi bir gıdâ ile dolu bir mahzene çeviriyor. âdetâ o meyvesiz ağaç, o sûrette zîruh meyveler veriyor.