Asa-yı Musa

Fakat gizli münâfıklar, nasıl ki, bir kısım hocaları bütün bütün manasız ve haksız bir tarzda ehl-i medresenin ve hocaların hakîki malı olan Risâle-i Nur aleyhinde istimâl ettikleri gibi, bazı felsefecilerin enâniyet-i ilmiyelerini tahrik edip, Nurlar aleyhinde istimâl etmek ihtimâline binâen, bu hakîkat, Asâ-yı Mûsa ve Zülfıkâr Mecmuaları başında yazılsa münâsip olur.
SAİD NURSİ


İmâm-ı Ali (radiyallahü anh) Celcelûtiye’sinde pek kuvvetli ve sarâhate yakın bir tarzda Risâle-i Nur’dan ve ehemmiyetli risâlelerinden aynı numara ile haber verdiğini "Yirmi Sekizinci Lem’a" ile "Sekizinci Şuâ" tam ispat etmişler; ve İmâm-ı Ali (radıyallahü anh), Risâle-i Nur’un en son risâlesini Celcelûtiye’de fıkrasıyla haber veriyor. Biz, bir iki sene evvel Ayetü’l Kübra’yı en son zannetmiştik. Halbuki şimdi, altmış dörtte (Miladi 1944) telifçe Risale-i Nur’un tamam olması; ve bu cümle-i Aleviyenin meâlini, yani karanlığı dağıtacak, asâ-yı Mûsâ (a.s.) gibi ışık verecek, sihirleri iptal edecek bir risâleden haber vermesi; ve bu mecmuanın "Meyve" kısmı bir müdâfaa hükmüne geçip başımıza çöken dehşetli, zulümlü zulmetleri dağıttığı gibi, "Hüccetler" kısmı da Nurlara karşı cephe alan felsefe karanlıklarını izâle edip, Ankara ehl-i vukûfunu teslime ve takdire mecbur etmesi; ve istikbâldeki zulmetleri izâle edeceğine çok emâreler bulunması; ve asâ-yı Mûsâ (a.s.) bir taşta on iki çeşme akıtmasına ve on bir mu’cizeye medâr olmasına mukâbil ve müşâbih bu son mecmua dahi, "Meyve" on bir mesele-i nûrâniyesi ve "Hüccetullâhi’1-Bâliğâ" kısmı on bir hüccet-i kâtıası bulunması cihetinde bize kanaat verdi ki, İmâm-ı Ali (radıyallahü anh), o fıkra ile, doğrudan doğruya bu Asâ-yı Mûsâ (a.s.) ismindeki mecmuaya bakar ve ondan tahsinkârane haber veriyor.
SAİD NURSİ

Kendisiyle karanlığın dağıldığı Asa-yı Musa ismi hürmetine...