Barla Lâhikası Yirmi Sekizinci Mektubun Sekizinci Meselesinin Üçüncü Nüktesi

Fakat bunu biliniz ki, bu fihriste muvakkat bir me’haz olmak için takribî bir tarzdadır. Ben kolaylık için, kısmen eski mahfuzatıma, kısmen iki mikyasla dokuz saatte perişan hattımla yazmıştım. Sonra anladım ki, bu vadide bir tefsir köyümüzde var. O tefsiri getirdik, mukabele ettik. Ekseriyet-i mutlakayla tevafuk etmişiz, birkaç büyük yekûnlarda, on on beş küçük yerlerde muhalefet oldu. Tahkikat neticesinde, tefsirin matbaa ve müstensihlerin eser-i sehvi olarak muhalefet olmuş. İki üç yerde müsvedde listemizi tashih ettik. Sonra o tashihimizin yanlış olduğunu anladık, daha listemizi değiştirmedik. Matbaa hatâsı olarak tefsir tashihe muhtaç zannettik, fakat edemedik. Çünkü, sahibi büyük bir müdakkik ve matbaa da Câmiü’l-Ezher yanında ve kurbünde, Ezherî ulemâsının nazarı altında olduğundan tashihe cür’et edemedim.
Aynı tefsiri, tebyizle beraber gönderiyorum. Ona bakarsınız; fakat tenkide uğraşmayınız. Çünkü benim listem takribîdir, daha tahkikî yapmadım. Tefsir ise, çoğunda rivayete istinad eder. Hem bazı Sûre-i Mekkiyede Medenî âyetler girmiş. Belki hesaba dahil etmemiş. Meselâ, Sûre-i Alâk’ta hurufu yüz küsur demiş. Muradı, en evvel nâzil olan nısf-ı evveldir. O doğru söylemiş. Ben ise, eski mahfuzatıma istinaden mecmu-u sûreyi zannettiğim için onun savabında hatâ etmişim.
Hem tevafuktaki esrar, küllî yekûnlara bakar. Takribî fihriste bize kâfidir. Kenzü’l-Arş’ın üç nüktesinde yazılan tevafukat, küsuratın değişmesiyle değişmezler. Belki büyük yekûnların değişmesiyle dahi o tevafukat bozulmaz. Meselâ, Sûre-i Kehf ile otuz dokuz sûre, bin adedinde ittifak ediyorlar. Bir-iki tane bin adedini kaybetse, o mühim tevafuk bozulmaz. Ve hâkeza... Küsuratın çendan esrarı var, daha bize tamamıyla açılmadı. İnşaallah açıldığı vakitte fihriste dahi tahkikî bir surete girecek.
Said Nursî
• • •


Gayyûr, zeki, ciddî, sıddık, hakikî kardeşlerim Hoca Sabri Efendi, Hafız Ali,
Bu Cuma günü gündüz, rahatsızlığımdan dolayı biraz yatmıştım. Rüyaya benzer, fakat rüya değil, hayalen gördüm ki: Sabri karşıma çıktı, arkasında Hafız Ali. Sabri bana diyor: "Üstadım, inâyât-ı seb’a namıyla beyan edilen büyük inayetler varken, Onuncu Sözdeki cüz’î inayete bu kadar ehemmiyet vermenin sebep ve hikmeti nedir?" dedi, çekildi. Sonra kalktım, düşündüm. Dedim ki: "Isparta’ya yazdığım mektubu Sabri okumuş veya okuyor; hararetli yazışımdan bana acıyarak benden sual etmek istemiş." Her neyse... Ben de Hulûsi’den sonra birinci muhatabım olan Sabri’ye derim ki (Hafız Ali de dinlesin):