Bu Onuncu Sözdeki cüz’î inayete ziyade ehemmiyet verdiğimin üç hikmeti var:
Birincisi: Onuncu Sözün kıymeti tamamıyla takdir edilmemiş. Ben kendi kendime hususî, belki elli defa mütalâa etmişim ve her defasında bir zevk almışım ve okumaya ihtiyaç hissetmişim. Böyle bir risaleyi bazıları bir defa okuyup, sair ilmî risaleler gibi yeter der, bırakır. Halbuki bu risale ulûm-u imaniyedendir. Hergün ekmeğe muhtaç olduğumuz gibi, o nevi ilme her vakit ihtiyaç var. Bu risaleye nazar-ı dikkati ehemmiyetle celb etmeyi ruhum arzu ediyordu. Lâkin, elimden birşey gelmezdi. Cenab-ı Hak merhametinden bir işaret verdi. O işaret ne kadar gizli ise, benim o ciddî arzuma mutabık geldiğinden, çok ehemmiyetli görünüyor.
İkincisi: Bilirsiniz, uzak yerlerden, bazı beş günlük yoldan bir zat bizi görmek ve uhrevî bir istifade etmek için gelir. Halbuki vaziyetim birkaç saatten fazla onunla görüşmeyi müsaade etmiyor. Halbuki, o misafire risalelerin kıymetini göstermek, onu onlardan istifadeye sevk etmek, hem muhtaç olduğu kuvvet-i imana ve kuvve-i mâneviyeye yardım etmek için, birkaç gün lâzım. Çünkü, risalelerdeki kuvvetli bürhanlara herkes yetişemiyor, tamamıyla kavramıyor. Ruhum çok arzu ediyordu ki, kısa, hafif bir vesile elime geçip, biçare misafirlerin zahmeti beyhude gitmesin. Fakat kerametim yok, elimden birşey gelmez. Yalnız misafirlerin niyet ve ihlâsına itimad edip onların mükâfatını rahmet-i İlâhiyeye havale ediyordum. İşte Cenab-ı Hak evvel İşârâtü’l-İ’câz’da, sonra Onuncu Sözde, çabuk kanaat verecek ve risalelere itimad ettirecek bir eser-i inayet ihsan etti. Hakikaten benim için çok kolay oldu. Ben de çok rahat ettim. Ve çok zatlara az bir zamanda kuvve-i mâneviye ve Kur’ân-ı Hakîmin hakkaniyetine gözle görünecek emareler gösteriyordum. Hattâ çok muannidlerin inadı kırıldı. Çok dinsizler de onunla imana geldiler. Fakat İşârâtü’l-İ’câz’daki izahı bir, iki, üç saat bitmiyordu. Ben de yoruluyordum. Cenab-ı Hak, kemâl-i rahmetinden daha kolay, İşârâtü’l-İ’câz’ın iki saatte verdiği faydayı Onuncu Söz iki-üç dakikada aynı faydayı verdi. Bu zamanda gözle görünecek gayet cüz’î bir eser-i inayet, mânevî büyük kerametlerden daha tesirlidir. İşte bu cüz’î eser-i inayet, hem bana, hem sizin gibi kardeşlerime bir kolaylık temin ettiği için, ziyade ehemmiyet verdim. Madem bu Sözdeki tevafuk bize ve misafirlere çok faydalıdır ve hayırlı neticeler verir; elbette içinde bir inayet var. Âdî olsun, yüz emsali bulunsun, yine bize fevkalâde bir inayet, bir ikram-ı Rabbânîdir.
Üçüncüsü: Bilirsiniz ki, fazla iştigalâttan yorgun düşmüş bir fikir, kendini eğlendirmek, istirahat etmek ister. Biz meşgul olduğumuz pek derin, pek geniş, pek ciddî olan hakaik-i Kur’âniye ve imaniye, fazla meşguliyetimizden gelen yorgunluğu tahfif edecek ve yorgun fikrimizi neş’elendirecek ve eğlendirecek tevafukat nevinden, lâtif bir sanat-ı bediiye suretinde bir lûtfunu gösterdi.
Hem o lâtif ve hafif ve mahbup ve câzibedar tevafukattaki inayet, bir anahtar hükmüne