Bir iltifât-ı hâssaya gizliden gizliye bir işaret bulunduğunu kat’î hissettiğim için, ihtiyarsız olarak, kemâl-i sürur ve ferahımdan taşkıncasına bağırarak, "Aman, geliniz, siz de görünüz" diyorum. Evet, nasıl ki, bir padişahın has bir ednâ işaretine mazhar olmak, kanun-u umumiyle bir müşiriyet teveccühünden fazla medar-ı sürurdur. Öyle de, Hâlık-ı Zülcelâlin hususî iltifatını imâ eden en gizli bir işarete, yüz bin can olsa ve feda edilse ve yüz bin sene ömür varsa, o yolda sarf edilse yine ucuzdur.
İşte bu sırdan gelen sürurun verdiği cezbekârâne taşkınlıkla, dikkatsizlere mâlâyâni ve israf sayılan böyle tevafukata dair bahisler açıyorum. İşte bir bahis daha açacağım.
Onuncu Söz, Kur’ân’ın bir sülüsünü inkâr etmek niyetiyle, haşr-i cismanîyi resmen millet içinde inkâr etmek fikrinde bulunan zındıkları susturmakla, harika bir şûle-i i’câz-ı Kur’ânî’yi gösterdiği gibi, daha müteaddit emarelerle, mânevî i’câz-ı Kur’ân hesabına fevkalâde bir mahiyeti bulunduğunu icmâlen hissetmiştik. Ve şimdi yeniden tekrar Onuncu Söze nazar-ı dikkat-i âmmeyi celb etmek için, ihtiyarsız olarak onunla meşgul edildim ve baktım.
Bu defa Lâfzullahın en birinci harfi olan elif, Onuncu Sözde öyle bir tevafuk gösterdi ki, kat’iyen tesadüfe havale edilmediği gibi, başka emarelerle o tevafukta gaybî bir işareti kat’iyen hissettim. Sonra işaretlerini koydum. Hem işarete medar olmak için harikulâde olmak lâzım değildir. Çünkü, çok âdi perdeler içinde mühim işaretler verilir; ehli anlar.
Madem işaret-i gaybiye var; elbette tesadüf içinden kaçar, daha hükmedemez, en cüz’î rakamları da o işarete mâl edilir. Madem mecmuunda işaret var, bütün eczâsı o işaretin hikmetine tâbidir; tesadüf orada oynayamaz. Hattâ yirmi dokuzuncu sayfada Üçüncü Hakikatteki elif sayılmamak lâzım gelirken, sehven saymıştım. Sonra anladım ki, bana saydırılmış. Baştaki Onuncu Söz kelimesiyle, şu Üçüncü Hakikat ikisi sayfa başında bulundukları için, hakları sayılmaktı. Onların sair arkadaşları sayfa rakamları gibi bazı vazifeyi gördürmek için bir cihette saymak işareti olarak haberim olmadan bana yazdırılmış. Her neyse... Kendimin tereddüdü için değil, çünkü kat’î kanaatim gelmiş. Belki başkasının şüphe ve tereddüdünü izale için bazı muvazeneler yaptım:
Onuncu Sözün âhirinde yazıldığı gibi, altı yüz sayfadan ziyade bir mübarek kitabın tevafukatı yüz yirmi beş çıktı. Üç yüz elli sayfadan ibaret diğer bir kitabı yine saydım. Elli tevafuk çıkmadı. Yine eskiden kendi telifatım Türkçe ve Arabî olan iki yüz seksen sayfadan ibaret bulunan kitabın elif’lerini saydım, tevafukatı kırkı tecavüz etmedi.
Demek bu Onuncu Sözde ve İşârâtü’l-İ’câz’daki ekseriyet-i mutlakanın tevafukatı, gizli bir işaret-i gaybiyeyi tazammun ediyorlar. Mecmuunda işaret bulunsa yeter. Her cüz’ünde işareti göstermek lâzım değildir; fakat her cüz işaretin malıdır ve onun hikmetine tâbidir. Size acele edip, en evvelki işaret olunan nüshayı göndermiştim. Az haşiyeleri sonra ilâve ettik. Bu defa Süleyman Efendiyle gönderilen nüshayla mukabele ediniz, tekmil ediniz ve Halil İbrahim Efendiyle gönderilen nüshayla, yine bu nüshayla mukabele ederek, sonra Âsım Beye gönderiniz.