Barla Lâhikası Yirmi Sekizinci Mektubun Sekizinci Meselesinin Üçüncü Nüktesi

için ruhuma yazardım. Fevkalâde bir meleke ihsan edildi.
Şiir ise, çendan kıymettar, şirin bir vasıta-i ifadedir. Fakat şiirde hayal hükmettiği için, hakikate karışır, hakikatlerin suretini değiştirir. Bazan hakikat birbirine geçer. Hâlis hak ve mahz-ı hakikat olan Kur’ân-ı Hakîmin hizmetinde, istikbalde bulunacağımız mukadder olduğundan, kader-i İlâhî, bir inayet olarak bize şiir kapısını açmadı. -1- sırrı buna bakar.
İşte, kendi hattıma mukabil, sana iki nükte söyledim. İnşaallah başka bir vakit senin hatırın için büyük zahmet çekip birkaç satır yazacağım. Galip Beyin iki eli var; sağ elini bana vermiş, benim hesabıma yazıyor. Sol eli de kendine kalmış. Bu mektup o iki elle yazılmıştır. Hazır Mesud, Galip ve Süleyman Efendiler, Mustafa Çavuş, Abdullah Çavuş selâm ediyorlar. Ben de başta Hüsrev, Bekir Bey, umum kardeşlerimize selâm ediyorum. Bilhassa kayınpederiniz Hacı İbrahim Beye ve muhtereme hemşireme ve mübarek Bedreddin’e çok dua ediyorum.

Kardeşiniz
Said Nursî

• • •
Aziz, sıddık, müdakkik âhiret kardeşim, hizmet-i Kur’âniyede arkadaşım,
Evvelâ: Mektubunuzda, benim her mektubumun başında -2- yazılmasının hikmetini soruyorsunuz. Bunun hikmeti şudur ki:
Kur’ân-ı Hakîmin hazâin-i kudsiyesine, bana açılan en birinci kapı o olduğudur. En evvel, hakaik-i âliye-i Kur’âniyeden şu âyetin hakikati bana zahir olmuş ve ekser risalelerde, o hakikat sereyan etmiştir.
Hem bir hikmeti şudur ki: İtimad ettiğim mühim üstadlarımın mektuplarının başlarında istimal etmeleridir.
Hem mektubunuzda yedi kebâiri soruyorsunuz. Kebâir çoktur; fakat ekberü’l-kebâir ve mûbikat-ı seb’a tâbir edilen günahlar yedidir: Katl, zina, şarap, ukuk-u vâlideyn (yani kat-ı sıla-i rahim), kumar, yalancı şehadetlik, dine zarar verecek bid’alara taraftar olmaktır.
Saniyen: Bu yaz mevsiminde hakaik-i Kur’âniyeye nisbeten meyveler hükmünde tevafukata dair, hurufat-ı Kur’âniyenin nüktelerini beyan ediyorduk. Şimdi

1 "Biz peygambere şiir öğretmedik." Yâsin Sûresi, 36:69.

2 "Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin." İsrâ Sûresi, 17:44.