Barla Lâhikası Yirmi Yedinci Mektubun Üçüncü Kısmı Ve Üçüncü Zeylinin Nihayetidir

Sevgili Üstadım,
"Mirkatü’s-Sünne ve Tiryâk-ı Marazü’l-Bid’a" ismine hakikaten elyâk olan Otuz Birinci Mektubun On Birinci Lem’asını kardeşlerimle ve dostlarımla defâatle okudum. Gayet azim bir tebşirat-ı Peygamberi ile başlayan bu risâlenin on bir nüktesinden herbir nüktesi başka bir hüsün ve başka bir letâfette yazılmakla beraber; ittiba-ı sünnetin maddî ve ınânevî fevâidi tâdad edilirken, akla açılan kapılardaıı içeriye giriyor. Her kapının içerisinde bulunan kapılar ve pencerelerden bakaıak, gördüğü hakikatler karşısında hayran oluyor. Gösterdiği deliller ile muterizlerin itirazlarına mükemmel ve muntazam cevaplar vermekle mukabele ediyor. Ehl-i şevke, "Benim gösterdiğim kapılardan girseniz, müşkilâtsız ebedî bir saadete kavuşmuş olacaksınız" diyerek ittiba-i sünneti, her bir Müslümana, hayatında düstur ittihaz etmesini tavsiye ediyor. Talebelerine, anlayabilecekleri bir tarzda emr-i azim olan dersìni takrir ederken, "Ben zâhiren 15-16 sahifeden ibaret küçük bir risâleyim. Fakat hakikatte neşrettiğim nurla çok büyük denizleri geçecek bir azamette ve çok büyük yıldızların nurlarını setredecek kudretteyim. Bahtiyar ol kimsedir ki, beni hâfızasında nakşederek, benimle âmil olur" diyerek beliğ ve çok yüksek ve nihayet derecede lâtif sözleriyle bizleri irşâd ediyor.
Bu hakâiki gösteren bu risâleden, gücüm yetse de yüz tane, iki yüz tane yazabilsem. Heyhât! Elim kısa, sa’yim mahdut, aczim herbir emr-i hayrı arzuma kadar ifâya mâni... Bu kadar arzuya rağmen yazabildiğim bir nüshasını takdim etmiş bulunuyorum. Hüsn-ü kabul buyurulursa benim için en büyük saadettir.
Ahmed-i Bedevî Hazretlerinin kerâmetkârane hareketiyle, semâvat ve arzın tabakatından bahseden On İkinci Lerrı ayı üç-dört defa okudum. Sevgili Üstadım, rızka muhtaç herbir zihayatın rızkı, Rezzak-ı Hakiki tarafından taahhüd altına ahndığı ve rızık ancak Mün’im-i Hakikinin yed-i kudretinde bulunduğu, o kadar güzel bir üslûb ile târif buyuruluyor ki ve talebelerine, o kadar şirin ve âli bir ders veriyor ki, akıl eğriliğe, nefis itiraza, kalb inkâra sapacak hiçbir yol bulamıyor. Zaferi kazanan ordular gibi insanın bütün kuvâsına, "Ey kıymettar risâleler ve ey nuranî feyyaz Sözler, meydan sizindir! Size teslim olmuşuz! Beşeriyete ve bütün mükevvenâta hükümran olan Hàlık-ı Azîmin hak sözleriyle bizlere tarik-ı hidayeti ve istikameti gösteriyorsunuz" dedirtiyor. Bilhassa arz ve semavâtın yedişer tabaka olduğuna dáir âyat-ı azîmenin küllî ve umumî ve şümûllü maânisinin tatlı ve lezzetli ve şirin hakâikını okurken, insanın hissiyatına kalemi tercüman olabilse de, bu risâlelere mukabele edebilse... Heyhât!
Her tarafını anlayabilmek imkânı olmamakla beraber-bu kısımda-arzın yedi iklimi ve birbirine muttasıl yedi tabakası ve bu tabakalardaki nûranî mahlûkatın mürûr-u uburuna hiç bir şeyin mâni olmaması hâlâtı; ve elektrik ve